KANT
22 Nisan 1724’de Immanuel Kant Königsberg’de dünyaya geldi.
“Emanuel” ya da “Immanuel”’in anlamı “Tanrı onun yanındadır”. Kant
bu adın kendisine yakıştığını düşünüyor ve adıyla gurur duyuyordu.
Emanuel Kant’ların dördüncü çocuğuydu ama doğduğunda hayatta olan
tek kardeşi beş yaşındaki ablasıydı. Kant’tan sonra doğan beş
çocuktan sadece üçü (iki kız ve bir erkek kardeş) bebeklik dönemini
canlı atlatabilmişti. Bir başka deyişle Kant hanesinde doğan dokuz
çocuktan dördü ilk yıllarda öldü. Emanuel’in bebekliği sırasında
Kant ailesi rahat bir hayat sürmüş olsa da Emanuel büyüdükçe ailenin
durumu kötüleşti.
Johann Georg ve Anna Regina Kant iyi ebeveynlerdi. Çocuklarına
ellerinden geldiğince iyi bakıyorlardı. Aslında Kant’ın gençliğine
dair iyi bildiğimiz bir şey varsa o da korunaklı bir hayatı
olduğudur. Nitekim Kant ebeveynleri hakkında daima iyi şeyler
söylemiştir. Üstelik ahlaki açıdan bakıldığında daha iyisi
bulunamayacak bir eğitim verdiler. Annesi öldüğünde Emanuel daha on
üç yaşındaydı, bu olay onu çok sarstı.
Vergi meseleleri yüzünden Kant hanesi 1740’ta açıkça “yoksul” ilan
edilmişti. Bazı yardımseverlerden yakacak yardımı alıyorlardı ve
Emanuel’in öğrenimini de ayakkabıcı olan ve Kant’ın babasından daha
iyi durumda olan dayısı destekliyordu. Kant’ın erkek ve kız
kardeşleriyle pek bir ortak noktası yoktu. Hiç birine çok yakın
değildi. Ailesine karşı mesafeli olsa da, onlara karşı
yükümlülüklerini asla ihmal etmiyordu.
Kant’ın ailesi dindardı. Pietizm’den ciddi ölçüde etkilenmişlerdi;
Pietizm Protestan Alman kiliseleri içindeki dini bir hareketti.
Pietizm “yürekten gelen iman”dı; entellektüelizme kesinkes karşıydı
ve zaman zaman mistisizme varan bir duyguculuk barındırıyordu.
Kant’ın ev dışındaki ilk dini rehberi Schulz olmuştu ve Kant’ın ilk
resmi dini eğitiminin arka planında Schulz’un pietizm anlayışı
vardı. Üzerindeki etkisi ister iyi olsun ister kötü olsun Kant
ebeveynleri- özellikle de annesi- sayesinde Königsberg’deki pietist
hareketin parçası olmuştu.
Emanuel’in bu dindar çevrede büyümesi kesinlikle entelektüel
gelişiminde etkili olmuştur, ama bu etkinin ne kadar derin olduğunu
saptamak zordur. Emanuel’in “ustanın oğlu”olarak geçen gençliği
Kant’ın sonraki felsefi gelişimini açıklamaya yetmese de onun
geçmişini anlamak açısından önemlidir. Kant ebeveynlerinden küçük
burjuvazi değerlerini devralmıştı. Çalışkanlık, dürüstlük, temizlik
ve bağımsızlığın önemini öğrenmişti. Ayrıca paranın değerini de
öğrenmişti.
Okul bittiğinde Emanuel teoloji,hukuk,felsefe yada klasikler
derslerini takip etmek için mükemmel bir donanım sahibi olmuştu.
Diğer yandan Collegium fridericianum onu on sekizinci yüzyıl Prusya
dünyasına iyi hazırlamıştı. Pietist eğitimin en önemli ideallerinden
biri öz disiplini benimsemekti. Nihai hedefleri öğrencileri “dünya
çocukluğundan” ihtida ettirerek “Tanrı çocuğu” yapmaktı.
Olgun dönemindeki Kant pietist yaşam tarzının her iki veçhesini de
reddetti. Birincisi ona göre “kölece tavrın” ifadesiydi. İkincisi
ise daima “pietizm” etiketiyle bağlantılı olarak gördüğü “belli bir
kibri” gerekçelendiriyordu.
Pietizmin Kant üzerinde etkisi olduysa da olumsuz bir etkidir.
Kant’ın ahlaki ve dini görüşlerinde kesin bir petizm karşıtı eğilim
hissedilir. Kant’ın ahlak felsefesinde pietizmin büyük etkisi
olduğunu söylemek saçmadır.
Kant’ın gençliğinde erkekler ile kadınların ayrı mekanlarda çok
kapalı hayatlar yaşadığını da eklemek gerek. Bu yüzden Kant,
çağdaşlarının hemen hepsi gibi, gençliğinde karşı cinsle sosyal
etkileşim fırsatı hemen hemen hiç bulamamıştı.
Königsberg genellikle ya on sekizinci yüzyıl Almanya’sının ıssız ve
yalıtılmış ,”kenarda köşede bir şehri” ya da Prusya’nın “Hudut
şehri” olarak tanımlanır. Ama çok önemli bir şehirdi. 1255’te Tüton
şövalyelerince kurulmuş, 1340’ta Hansa Birliği’ne katılmıştı. 1701’e
kadar Prusya’nın başkenti olarak kalmıştı. Kant doğduğu sırada
sadece Doğu Prusya’nın başkentiydi ama yine de krallığın en önemli
üç-dört şehrinden biriydi.
Emanuel okuldan ayrıldığı sırada Latinceyi çok iyi konuşuyor ve
okuyordu. Üniversiteye girince ilk defa ilgisini çeken herhangi bir
konuda çalışma ve gününü canının istediği gibi geçirme serbestliği
elde etti. Artık kendi başınaydı. Emanuel’in Königsberg
üniversitesine kabulü akademiyle ömür boyu sürecek ilişkisinin
başlangıcı oldu. Dersleri onun için her şeyden önemliydi. Genç
öğrenciler onu örnek alıyorlardı. Kant’ın ciddi bir görünüşü vardı.
Pek sık gülmezdi. Zekası dostlarından çoğunun kavrayamayacağı kadar
inceydi. Üstelik duygularını göstermeyen bir karakteri vardı. Kant
istese kolayca din adamı olabilirdi. Gereken niteliklere sahipti ama
bu yolda yürümeye eğilimli değildi.
Kant’ın babası ciddi bir hastalığa yakalandı, felç geçirdi ve
giderek bitkin düşüp bir buçuk yıl sonra 24 Mart 1746’da öldü. Bu
olay Kant’ın hayatını kökten değiştirdi. En büyük erkek kardeş olan
Kant bir anda tüm aileden sorumlu oldu. Kant 1748 Ağustos’undan kısa
süre sonra Königsberg’den ayrıldı. 1748’de üniversitedeki resmi
eğitimini tamamladıktan ve babasını kaybettikten sonra belirsiz bir
gelecekle karşı karşıya kalmıştı. Yirmi dört yaşında tamamen yalnız
başınaydı ve hayatı kökten değişmişti, geçinebilmek için özel
öğretmenliğe başladı. Altı yıllık bir aradan sonra 1754 Ağustos’unda
Kant Königsberg’e dönmüş, tezini hazırlıyor, ikinci büyük Almanca
eseri üzerinde çalışıyor ve kısa süre içinde yayımlanacak makaleler
yazıyordu.
Kant 17 Nisan 1755’te felsefede “Magister”lik derecesi almak için
tezini verdi. Dört hafta sonra umumi bir sınava girdi ve 12
Haziran’da doktorasını aldı. Kant 1755’de artık bilinmeyen biri
değildi, en azından Königsberg’de tanınıyordu.
Kant’ın artık Magister ve Privatdozent yani lektör sıfatıyla
üniversite derslerine girmesi mümkündü. Ne kadar para kazanacağı ve
ne kadar refah içinde olacağı, sınıfa çekeceği öğrenci sayısına
bağlıydı. Kant, “Benden felsefeyi değil felsefe yapmayı, salt tekrar
edilecek düşünceleri değil düşünmeyi öğreneceksiniz” diyerek
“takipçiler” edinmekten kaçınıyordu. Kant en baştan beri popüler bir
hocaydı. Ders salonları daima dolu oluyordu. Kant’ın geçinmek için
çok ders vermesi gerekiyordu. Birinci dönemde (kış 1755-56) mantık,
metafizik, matematik ve fizik dersi verdi. 1756’nın yaz döneminde
buna Coğrafya’yı sonraki dönemde de etiği ekledi. Haftada en az on
altı saat ders veriyor, kimi zaman yirmi dört saate kadar çıkıyordu.
Yirmi altınlık “yastıkaltı parası” vardı ama bu paraya hiç
dokunmadı. Onun yerine kitaplarından bazılarını satıyordu.
Üzerindeki paltoyu lime lime oluncaya dek giydi, arkadaşları ona
yeni bir tane satın almayı önerdiğinde de reddetti. İyi bir öğretmen
olarak ün kazandı. Kant başarılı bir öğretmen olmuştu ve statüsüne
yaraşır bir hayat sürmesine yetecek kadar para kazanıyordu.
1,57 boyunda ince yapılı bir adamdı ve ne atletik ne de çarpık
görünüyordu. Göğsü biraz içeri çöküktü ve nefes almasını
güçleştiriyordu. Çok ağır bedensel işleri yapamıyordu. Kimi zaman
nefes alamamaktan şikayet ederdi. Hassas ve duyarlı bünyesi son
derece allerjikti. Bu yüzden bir sohbette ya da sosyal etkinlikte
ağırlığını koyması fiziksel varlığı sayesinde değil, çekiciliği ve
zekası sayesinde mümkün oluyordu. Kant kesinlikle Avrupai bir bakış
açısına sahipti. Kant, öğleden sonralarını ve akşamlarını çoğunlukla
insanlar arasında geçiriyor, sık sık kağıt oyunlarına katılıyor ve
çoğu zaman eve gece yarısından sonra dönüyordu. Bir başka deyişle
Kant Königsberg sosyal çevrelerinin merkezi şahsiyetlerinden
biriydi.
Kant’ın psikolojik ya da antropolojik teorisine göre kırk yaş büyük
önem taşıyordu. Daha da önemlisi Kant’a göre kırk yaşına
geldiğimizde en sonunda karakterimizi kazanmış oluyorduk.
Demek ki, karakter doğuştan sahip olduğumuz ya da başımıza gelen bir
şey değildir. Karakterimizi kendimiz yaratırız. Karakterimizi yapar
ya da ediniriz ve iyi bir karakter sahibi olmak en büyük ahlaki
başarıdır. Kırk yaşından önce hemen hiç kimse gördüklerinin gerçek
değerini doğru bir şekilde yargılama kapasitesine erişemez. Kırk
yaşından sonra yeni bir şey öğrenemeyiz ama mevcut bilgimizi
genişletebiliriz.
Bu yüzden, entelektüel meselelerde kırkından sonra başardığımız her
şey, kırkından önce topladığımız malzemelere ve kırk yaş civarında
gelişen karakteristik yargıya dayanmaktadır. Yaptıklarımız
bilgimizin ve karakterimizin neticesi olacaktır. Kant’ın kırk
yaşlarındayken böyle bir yeniden doğuş yaşadığını kabul edebiliriz.
Bu yeniden doğuş neticesinde daha önce kendisini alıp götüren
“sosyete içinde oyalanmanın girdabından” bilinçli olarak geri
çekildi.
Hayatının sonraki bir döneminde (1778), hiç hasta olmadığını ama
hiçbir zamanda kendisini gerçekten sağlıklı hissetmediğini
söylemişti.
Biraz düzensiz ve kestirilmez bir yaşam tarzı olan şık “Magister”
son derece öngörülebilir bir hayat süren ilkeli bir adama
dönüşmüştür.
Kant masonların saflarına hiç katılmamış olmasına rağmen
arkadaşlarından pek çoğu masondu.
Kant Magister olarak sırf kendini geçindirmek için bir çok ders
vermek zorundaydı. Bu dersleri vermek ona güç geliyordu. Sağlığı iyi
değildi. “Profesör Kant” olunca biraz rahatlayabilirdi. Kant sabah
yedide derse başlamak zorundaydı. O kadar erken kalkmak kendi
tercihi değil kamusal göreviydi. Kant hala her gün ders veriyordu.
Genellikle yaz döneminde mantık, kış döneminde metafizik
öğretiyordu. Bir başka deyişle haftada yirmi iki saat dersi vardı.
1776 yaz döneminde Kant ilk defa felsefe fakültesi dekanlığına
getirildi. Königsberg üniversitesinde felsefe fakültesi dekanlığı
profesörler tarafından sırayla yürütülen bir görevdi. Kant altı kez
dekan olarak görev yaptı.
Kant doğduğu şehirde kendini rahat hissediyordu. Şehrin ileri gelen
ailelerinin akşam yemeklerine ve partilerine sık sık davet
ediliyordu.
On sekizinci yüzyılda bekar hayatı süren çoğu erkek gibi ana öğününü
bir lokantada ya da meyhanede yiyordu. Almanya’da kısa süre öncesine
kadar ana yemek öğle yemeğiydi. Kant gösterişten hoşlanmıyordu.
Nitekim kendisi de bayağı ifadeler kullanmaktan asla kaçınmaz hatta
taşra ağzı kullanırdı. Yine de otuz yıldan uzun süre Kant öğle
yemeklerini bir meyhanede yedi ve bu süreçte çok çeşitli insanların
arasına karıştı. Dolayısıyla insanların onun gibi bir filozofa
yakıştırdığı yalnızlık hep yaşadığı bir şey değildi.
Kant için yemek seçimi de önemliydi. Çok fazla beklentisi yoktu; iyi
pişmiş et, iyi ekmek , iyi şarap. İlk yıllarında kırmızı şaraba
düşkünken hayatının sonraki döneminde beyaz şarabı tercih etti.
Demek ki günlük programı aşağı yukarı şöyleydi; 05.00’te kalkıyordu.
1762’den 1802’ye kadar yanında çalışan uşağı Martin Lampe tarafından
uyandırılıyordu. Kant uyandıktan sonra bir iki fincan açık çay
içiyordu. Bu çayla birlikte bir pipoyu bitiriyordu. Ardından
07.00’ye kadar derslerine hazırlanıyor ve kitapları üzerinde
çalışıyordu. Dersler 07.00’de başlıyordu ve 11.00’e kadar devam
ediyordu. Dersler bittikten sonra öğle yemeğine kadar yazıları
üzerinde çalışmayı sürdürüyordu. Sonra öğle yemeğini yiyor, yürüyüşe
çıkıyor ve öğleden sonranın geri kalanını dostu Green’le
geçiriyordu. Eve döndükten sonra nispeten hafif işlerle uğraşıyor ve
kitap okuyordu. Dohm’un “uygar toplumumuzda mümkün olan en mutlu
hayat “diye idealleştirdiği “vasıflı zanaatkar” ya da “usta
hayatına” çok benzer bir hayat sürüyordu Kant. Tıpkı ideal bir Lonca
üyesi gibi geleceğe dair rahat vermeyen kaygılardan ve içi boş
umutlardan uzaktı; saf ve kusursuz bir neşeyle bugünün tadını
çıkarıyor ve yarının da tıpkı bugün gibi olmasını bekliyordu.
Kant iş ya da hayatında da beklenmedik sorunlarla uğraşmak zorunda
kalmadı. Tam da en çok keyif aldığı faaliyetlerle uğraştı. Uşağı
Lampe tüm pratik meseleleri hallediyordu. Kant’ın temiz kıyafetlerle
gezmesini, vaktinde uyanmasını ve ihtiyaçlarını gidermesini
sağlıyordu. Kant’ın odalarının bakımını yapıyor, ufak tefek işlerine
koşuyor ama Kantla birlikte yaşamıyordu. Seksenler ve doksanların
başı, Kant’ın bugün ünlü olmasını sağlayan kitaplardan çoğunu
yazdığı yıllardır. Bu yıllarda büyük ölçüde hayatını, kitaplarını
yazmaya adadı. “Kant “ adını duyunca insanların aklına gelenlerin
çoğu bu dönemde yaratılmıştır. Önceki yıllar olmaksızın bu eserler
düşünülemezdi; bu da hem biraz hoppa biraz züppe bir cemiyet adamı
olduğu yılları, hem de zihinsel yeniden doğuşundan kaynaklanan
sessiz bir metanetle geçen sessiz yılları kapsar.
Hipokondri Kant’ın ölümüne kadar bir sorun olmaya devam etti.
Eleştiri’yi yayımladığında elli yedi yaşındaydı ve daha yirmi üç yıl
yaşayacaktı. Ömrünün uzunluğunu kendisi de hipokondri sebebiyle
bedenin durumunu takip etmesine bağlıyordu. “Saf Aklın Eleştirisi”
bütün dünyayı değilse de felsefeyi değiştirecekti. Eserin ilk
nüshaları Königsberg’e 6 Nisan 1781’de ulaştı. Kant’a göre her
bilginin “a priori” bir unsuru vardır.
Kant artık a priori bilgini mümkün olup olmadığıyla ilgili tüm
soruşturmaları “transendental” saymakla dolayısıyla kendi
araştırmalarında da “transendental felsefe” adını vermektedir. Kant
bizzat dindar olmamasına ve dışsal dini tapınmanın her türlüsüne
karşı olmasına rağmen, ahlakın bizi kaçınılmaz olarak geleneksel
teizmin bazı noktalarını kabul etmeye götürdüğünü düşünür.
Yetişkinlik hayatı boyunca kiralık odalarda yaşayan Kant, 30 Aralık
1783’te kendi evini satın aldı. Kant’ın mobilyaları her bakımdan
sade ve pahalı olmayan cinstendi. Gösterişli yaşamayı ilkesel olarak
karşıydı. Kant’ın evindeki tek resim yazı masasının önündeki duvarda
duran Rousseau portresiydi.
Kant öğleden sonraları eski dostu Green’i ziyaret ediyordu. Kant son
derece dost canlısı ve sosyal bir insandı, pek çok kişinin sandığı
gibi yalnız, yalıtılmış ve biraz tuhaf bir karakter değildi.
“Pratik Aklın Eleştirisi”nin yayım tarihi 1788’dir. 1786 sonunda
Kant Berlin’deki Bilimler Akademisi’nin üyesi oldu.
Kant hemen her gün ders vermeye devam ediyordu ama 1787’den sonra
haftada sadece dört saat ücretsiz, dört saat ücretli ders verdi.
Dersleri çok kalabalık oluyordu. O sırada yaşlılığın sıkıntılarını
da çekmeye başlamıştı. Kant aynı zamanda ciddi sindirim sorunları
yaşıyordu.
Dinsel ayinler hayatının bir parçası değildi. Kant Königsberg ve
başka yerlerde ateist olarak nam salmaya başlamıştı. Nitekim “Saf
Aklın Eleştirisi” kötü bir ün sahibi olmaya başlamıştı. Kant lehine
ve aleyhine eserler hızla artıyordu.
Kant’ın hayatının kendi evini aldığında değiştiği ve ondan sonra
akşamları dışarı çıkmayıp sadece öğleden sonraları insanların
arasına karıştığı kabul edilir genellikle. Green’nin ölümü Kant’ın
yaşam tarzını öyle değiştirdi ki bir daha akşamları hiçbir sosyal
etkinliğe katılmadı, akşam yemeklerini tamamen bıraktı. Kant’ın
kendi evini idare etmeye başlaması da bu döneme rastlar. Artık ev
dışında yemek yemiyordu, bir aşçı tutmuş ve evinde akşam partileri
vermeye başlamıştı. Kant’ın toplu akşam yemekleri de yalnızlıkla
mücadelenin bir yoluydu. Günün en önemli anlarıydı ve daima hevesle
konuklarını beklerdi.
Kant artık Königsberg’deki en önemli isimlerden biriydi.
Königsberg’i ziyaret eden herkes onu görmek istiyordu.
1789 yaz döneminde Kant ilk kez olarak sadece dokuz saat ders verdi
ve bir daha saatleri arttırmadı. Dersleri azaltmasının sebebi kısmen
sağlığının bozulması ve yaşının ilerlemesiydi. Üniversite
senatosunun 1796-97 kış dönemi kayıtlarında şu sözler görülebilir.
‘Immauel’ Kant, Mantık ve Metafizik Prof. Ordin.Fak.Fel Kıd.
“Yaşımdan ve rahatsızlığımdan dolayı hiç ders vermedim.”
Günlük hayatı düzenli bir şekilde devam etti hatta büyük ihtimalle
öncekinden daha düzenliydi. Ders sorumluluğu kalktığından ve
üniversite senatosunun toplantılarına gitmediğinden artık hayatında
hiç olmadığı kadar toplumdan uzak bir hayat sürüyordu. Hala sabah
beşte kalkıyordu, biraz çay içip piposunu tüttürüyor sonra çalışma
masasının başına oturup ancak saat bire doğru kalkıyordu. Yemekten
hemen sonra bir saatlik günlük yürüyüşüne çıkıyordu. Kötü havalarda
uşağı Lampe ona eşlik ediyordu. Akşam onda yatmadan önce yazıları
üzerinde düşünüyor ve küçük kağıt parçalarına notlar alıyordu.
1798-99 kış döneminde Kant’ın adı üniversitede verilen ders
kayıtlarında görülmüyordu artık. Aynı yıl Kant’ın son bağımsız
yazısı da yayınlandı. Kant’ın ölüme doğru gittiği beş yıl içinde
zihinsel çöküşü bekleyişini kolaylaştırmıştı ama bedeninin tükenişi
giderek daha büyük güçlükler yaratıyordu. Hala sabah beşte
kalkmasına rağmen artık daha erken yatıyordu. Kısa süre sonra
yürümeyi tamamen bıraktı. İlk önce Kant’ın kısa süreli hafızası
gitti. Uzun süreli hafızası iyiydi. Bu yüzden her şeyi yazmaya
başladı.
Demek ki 1800’de Kant’ın hafızası o kadar kötüydü ki birkaç saat
önce yaptıklarını ve birkaç saat içinde yapması gerekenleri artık
hatırlayamıyordu. 1801’de hafızası daha da kötüleşti. Okumaya devam
ediyordu ama çok az şey anlıyordu. Yazmak neredeyse imkansız hale
gelmişti. Hala yatakta okuyordu.
1801 Kasım’ı gibi erken bir tarihte Kant servetiyle ilgili bütün
konularda yetkiyi Wasianski’ye verdi. Kant için para önemliydi ve
doğru yatırımlar yapmıştı.
Lampe efendisinin “acizliğini” kötüye kullanmaya başlamıştı.
Wasianski aynı ay Kant’ın kırk yıllık uşağı Lampe’yi işten çıkardı.
Kant’ın sağlığı 1802 kışında daha kötüye gitti. 1803 yazı gayet iyi
geçti. Güz başları Kant’ın “ tükenişi” hızlanmaya başladı. Wasianski
Kant’tan izin aldıktan sonra onun kız kardeşini çağırdı. Bir süre
sonra Kant ona alıştı. Kız kardeşi “kardeşçe bir şefkatle” ona
bakıyor, asla üzmemeye çalışıyor, sürekli yanında duruyordu. Kant’ın
evinde toplam altı ay kaldı. Hayatının son haftalarında kimseyi
tanımıyordu. Bir koltukta uyuyormuş gibi oturarak günlerini
geçiriyordu.
1804 başında Kant neredeyse hiçbir şey yiyemiyordu. Kant nihayet 12
şubat 1804’te, sabah 11’de, seksenince doğum gününe iki aydan az bir
zaman kalmışken hayata gözlerini yumdu.