D Psikiyatri Psikoterapi

  • Anasayfa
  • Hakkımızda
    • Ekibimiz
    • Foto Albümü
    • Hazırlayanlar
  • Psikiyatri
    • Hastalıklar
    • Tedaviler
    • Psikiyatride Önemli Kişiler
    • Genel Psikiyatri
    • Kaynakça
  • Psikoterapi
  • Makaleler
  • Dünyaya Yön Verenler
  • Blog
  • İletişim
Randevu
  • Anasayfa
  • Psikoterapi
  • Ne Hakkında Kavga Ediyoruz?
14 Kasım 2025 Cuma / Kategori Psikoterapi, Psikoterapiler

Ne Hakkında Kavga Ediyoruz?

İnsan ilişkilerinin en temel dinamiklerinden biri çatışmadır. Çatışma yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Çünkü farklılıklarımız, ihtiyaçlarımız, beklentilerimiz ve değerlerimiz birbirine temas ettiğinde, çoğu zaman uyumlu bir şekilde birleşmek yerine sürtüşme yaratır. Peki biz aslında ne hakkında kavga ediyoruz? Bu sorunun cevabı yüzeyde görünen konuların ötesinde, çok daha derin psikolojik ve toplumsal katmanlara uzanır. Çoğu zaman kavga ettiğimiz şey, sandığımız gibi “çöpü kimin çıkaracağı”, “hangi filmi izleyeceğimiz” ya da “hangi politik görüşün doğru olduğu” değildir. Bunlar yalnızca görünen yüzeydir. Asıl kavga görünmeyen ihtiyaçlarımız, kimliklerimiz, değerlerimiz ve duygusal yaralarımızla ilgilidir.

Kavga insanın kendini ifade etme biçimlerinden biridir. Çoğu zaman öfke, kırgınlık ya da hayal kırıklığıyla ortaya çıkar ama özünde bir iletişim çabasıdır. İnsan kavga ederken aslında “beni duy”, “beni gör”, “benim ihtiyaçlarımı fark et” demektedir. Bu yüzden kavganın konusu çoğu zaman yanlış anlaşılır. Bir çiftin tartışmasında görünen sebep bulaşıkların yıkanmamış olması olabilir ama derindeki sebep bir tarafın kendini değersiz hissetmesi, emeğinin görülmediğini düşünmesi ya da karşısındaki kişinin ilgisizliğini deneyimlemesidir. Yani kavga yüzeydeki somut konudan çok, görünmeyen duygusal ihtiyaçların karşılanmamasıyla ilgilidir.

Psikoloji literatürü çatışmaları genellikle ihtiyaçların çarpışması olarak tanımlar. İnsan temel olarak kabul görmek, değer görmek, sevilmek, anlaşılmak ve güven içinde olmak ister. Bu ihtiyaçlar karşılanmadığında kişi kendini tehdit altında hisseder ve savunmaya geçer. Savunma ise çoğu zaman saldırıyla sonuçlanır. Böylece kavga başlar. Ancak dikkat edersek, kavganın konusu çoğu zaman bu temel ihtiyaçların eksikliğiyle ilgilidir. Biz “çöpü sen çıkar” derken aslında “benim yükümü hafiflet, bana destek ol” demek isteriz. “Sen beni hiç dinlemiyorsun” derken aslında “benim varlığımı onayla, beni önemse” demek isteriz.

Kavga yalnızca bireysel ilişkilerde değil, toplumsal düzeyde de benzer mekanizmalarla ortaya çıkar. Toplumlar, farklı kimlikler, değerler ve çıkarlar arasında sürekli bir çatışma yaşar. Politik tartışmalar, ekonomik mücadeleler, kültürel farklılıklar… Bunların hepsi aslında daha derin bir ihtiyacın yansımasıdır: tanınma, eşitlik, adalet ve güven. İnsanlar kendi kimliklerinin ve değerlerinin tehdit altında olduğunu hissettiklerinde kavga etmeye başlarlar. Bu yüzden kavga yalnızca bireysel bir öfke patlaması değil, aynı zamanda toplumsal bir iletişim biçimidir.

Peki biz neden kavga ederiz? Bunun birkaç temel nedeni vardır. Öncelikle farklılıklarımızı yönetmekte zorlanırız. İnsan kendi bakış açısını mutlak doğru olarak görme eğilimindedir. Bu yüzden karşısındaki kişinin farklı bir düşünceye sahip olmasını tehdit olarak algılar. İkinci olarak duygularımızı ifade etmekte zorlanırız. Çoğu zaman kırgınlığımızı, üzüntümüzü ya da yalnızlığımızı doğrudan dile getiremeyiz. Bunun yerine öfke üzerinden ifade ederiz. Öfke en kolay ulaşılabilen duygudur. Çünkü kırılganlık ve incinmişlik yerine güç ve kontrol hissi verir. Üçüncü olarak geçmiş deneyimlerimiz kavga biçimimizi şekillendirir. Çocuklukta öğrendiğimiz iletişim kalıpları yetişkinlikteki çatışmalarımızı belirler. Eğer bir çocuk ailesinde sürekli bağırış çağırış görmüşse, yetişkin olduğunda kavga etmeyi normal bir iletişim biçimi olarak benimseyebilir.

Kavga ettiğimiz konuların çeşitliliği sonsuz gibi görünse de özünde birkaç temel başlığa indirgenebilir: güç, değer, sevgi ve güven. Güç, ilişkilerde kimin kontrolü elinde tuttuğu ile ilgilidir. Değer, kişinin görülme ve takdir edilme ihtiyacıyla ilgilidir. Sevgi, kabul ve yakınlık arzusuyla ilgilidir. Güven ise ilişkideki istikrar ve sadakatle ilgilidir. Çoğu kavga bu dört temel ihtiyacın eksikliğinden doğar. İnsan gücünü kaybettiğini hissettiğinde kavga eder. Değer görmediğini düşündüğünde kavga eder. Sevilmediğini hissettiğinde kavga eder. Güvenini yitirdiğinde kavga eder.

Kavganın psikolojik boyutunu anlamak için, duyguların işlevine bakmak gerekir. Duygular, insanın çevresine verdiği tepkilerin düzenleyicisidir. Öfke, sınırlarımızın ihlal edildiğini gösterir. Üzüntü, kaybı işaret eder. Korku, tehdit algısını yansıtır. Mutluluk, ihtiyaçların karşılandığını gösterir. Kavga sırasında öfke baskın hale gelir; çünkü kişi sınırlarının ihlal edildiğini düşünür. Ancak çoğu zaman öfkenin altında üzüntü, kırgınlık ya da yalnızlık vardır. İnsan, bu kırılgan duyguları ifade etmekte zorlandığı için öfke üzerinden iletişim kurar. Bu yüzden kavga, çoğu zaman yanlış anlaşılır.

Kavga ettiğimiz konuların kültürel boyutu da önemlidir. Farklı kültürlerde kavga etme biçimleri değişir. Bazı kültürlerde çatışma açıkça ifade edilir, bağırış çağırış normal kabul edilir. Bazı kültürlerde ise çatışma bastırılır, sessizlik tercih edilir. Ancak her iki durumda da kavga görünmeyen bir şekilde devam eder. Sessizlik kavganın yok olduğu anlamına gelmez, yalnızca ertelendiği anlamına gelir. Bu yüzden kavga, kültürel normlara göre farklı şekillerde ortaya çıksa da özünde aynı ihtiyaçların eksikliğini yansıtır.

İlişkilerde kavga çoğu zaman olumsuz bir şey olarak görülür. Oysa kavga doğru yönetildiğinde ilişkileri güçlendirebilir. Çünkü kavga ihtiyaçların görünür hale gelmesini sağlar. İnsan kavga sırasında aslında “benim için önemli olan budur” der. Eğer karşı taraf bunu duyabilir ve anlayabilirse, kavga ilişkide bir dönüm noktası olabilir. Ancak kavga yıkıcı bir şekilde yönetildiğinde ilişkileri zedeler. Sürekli suçlama, hakaret ve küçümseme, ilişkide güveni yok eder. Bu yüzden kavganın nasıl yönetildiği ilişkilerin geleceğini belirler.

Kavga ettiğimiz konuların toplumsal boyutuna baktığımızda aslında bireysel ilişkilerdeki mekanizmaların aynısını görürüz. Toplumlar kendi ihtiyaçlarını ve değerlerini görünür kılmak için kavga eder. Politik tartışmalar, ekonomik mücadeleler, kültürel çatışmalar… Bunların hepsi daha derin bir ihtiyacın yansımasıdır. İnsanlar eşitlik, adalet ve güven arayışındadır. Bu ihtiyaçlar karşılanmadığında toplumsal kavga başlar. Bu yüzden kavga yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif bir iletişim biçimidir.

Biz aslında ne hakkında kavga ediyoruz? Görünürdeki konuların ötesinde, kavga ettiğimiz şey ihtiyaçlarımızdır. Kabul görmek, değer görmek, sevilmek, anlaşılmak ve güven içinde olmak… Bu ihtiyaçlar karşılanmadığında kavga kaçınılmaz hale gelir. Kavga yüzeydeki somut konularla ilgili gibi görünse de özünde görünmeyen duygusal ihtiyaçların yansımasıdır. Bu yüzden kavga yalnızca bir öfke patlaması değil, aynı zamanda bir iletişim biçimidir. İnsan kavga ederken aslında “beni duy, beni gör, benim ihtiyaçlarımı fark et” demektedir.

Kavga ettiğimiz konuların psikolojik boyutunu daha derinlemesine anlamak için bağlanma kuramına bakabiliriz. Bağlanma kuramı, çocuklukta ebeveynlerle kurulan ilişkilerin yetişkinlikteki yakın ilişkileri nasıl şekillendirdiğini açıklar. Güvensiz bağlanma biçimlerine sahip bireyler ilişkilerinde daha fazla kavga ederler. Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler sürekli olarak terk edilme korkusu yaşar ve bu korku onları daha fazla tartışmaya sürükler. Kaçıngan bağlanma stiline sahip kişiler ise yakınlıktan kaçınır ve bu da ilişkilerde çatışma yaratır. Dolayısıyla kavga yalnızca anlık bir öfke patlaması değil, aynı zamanda geçmişten gelen bağlanma biçimlerinin bir yansımasıdır.

Uzm. Kl. Psk. Bensu Erkişi

  • Tweet
Tagged under: İletişim, İlişkiler, Kavga, Kavga Ediyoruz, Kavga Etmek, Ne Hakkında Kavga Ediyoruz, Psikoloji

Bundan sonra ne okuyabilirsiniz?

Aile Terapisi ve Evlilik Terapisi
Psikoterapiye Neden İhtiyaç Duyulur?
üç temel çatışma
Üç Temel Çatışma Tarzı: Kaçınmacı, Onaylayıcı, Patlamaya Hazır

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Konu Başlıkları

  • Dünyaya Yön Verenler
  • Genel Psikiyatri
    • Çocuk ve Ergen Psikiyatri & Psikoterapi
  • Hastalıklar – DSM-IV Sınıflandırılması
    • Anksiyete Bozuklukları
    • Başka Bir Yerde Sınıflandırılamayan Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Ruhsal Bozukluklar
    • Başka Yerde Sınıflandırılmamış Dürtü Denetim Bozuklukları
    • Cinsel Bozukluklar ve Cinsel Kimlik Bozuklukları
      • Cinsel İşlev Bozuklukları
      • Cinsel Kimlik Bozuklukları
      • Parafililer
    • Delirium, Demans, Amnestik ve Diğer Bilişsel Bozukluklar
    • Dissosiyatif Bozukluklar
    • Duygudurum Bozukluğu
    • Genellikle İlk Kez Bebeklik, Çocukluk ya da Ergenlik Döneminde Tanısı Konan Bozukluklar
    • İlişki Sorunları
    • Kişilik Bozuklukları
    • Klinik İlgi Odağı Olabilecek Durumlar
    • Madde Kullanımı İle İlişkili Bozukluklar
    • Şizofreni ve Diğer Psikotik Bozukluklar
    • Somatofrom Bozukluklar
    • Uyku ve Uyku Bozuklukları
    • Uyum Bozuklukları
    • Yapay Bozukluklar
    • Yeme Bozuklukları
  • Makaleler
  • Psikiyatride Önemli Kişiler
  • Psikoterapi
  • Tedaviler
    • Biyolojik Tedaviler
      • EKT
      • İlaçlar
    • Psikoterapiler

En çok okunanlar

© 2025 D Psikiyatri Tüm hakları saklıdır.
Tasarım Uygulama SyberiumTechs

YUKARI