D Psikiyatri Psikoterapi

  • Anasayfa
  • Hakkımızda
    • Ekibimiz
    • Foto Albümü
    • Hazırlayanlar
  • Psikiyatri
    • Hastalıklar
    • Tedaviler
    • Psikiyatride Önemli Kişiler
    • Genel Psikiyatri
    • Kaynakça
  • Psikoterapi
  • Makaleler
  • Dünyaya Yön Verenler
  • Blog
  • İletişim
Randevu
  • Anasayfa
  • Psikoterapi
  • Üç Temel Çatışma Tarzı: Kaçınmacı, Onaylayıcı, Patlamaya Hazır
07 Kasım 2025 Cuma / Kategori Psikoterapi, Psikoterapiler

Üç Temel Çatışma Tarzı: Kaçınmacı, Onaylayıcı, Patlamaya Hazır

üç temel çatışma

İnsan ilişkilerinde çatışma kaçınılmaz bir karşılaşmadır. Ancak çatışmanın kendisi değil, ona nasıl tepki verdiğimiz belirleyicidir. Her birey geçmiş deneyimlerinin, bağlanma biçimlerinin, öğrenilmiş savunma mekanizmalarının ve duygusal ihtiyaçlarının bir bileşimi olarak çatışma anında farklı bir tutum sergiler. Bu tutumlar genellikle üç temel çatışma tarzında toplanır: kaçınmacı, onaylayıcı ve patlamaya hazır. Her biri görünürde farklı olsa da derinlerde benzer duygusal ihtiyaçlara ve korkulara dayanır. Bu tarzları anlamak hem kendimizi hem de ilişkilerimizi dönüştürmek için güçlü bir adımdır.

Kaçınmacı

Kaçınmacı çatışma tarzı yüzleşmekten kaçınan, duygularını bastıran ve genellikle “sorun yokmuş gibi” davranan bireylerde görülür. Bu kişiler çatışmanın yarattığı gerginliği tolere edemez. Bu nedenle sessiz kalmayı, geri çekilmeyi veya konuyu değiştirmeyi tercih ederler. Sessizlik burada bir barış değil, bastırılmış bir fırtınadır.

Kaçınmacı bireylerin geçmişinde genellikle duygusal ihmal, duygularını ifade ettiklerinde reddedilme ya da cezalandırılma gibi deneyimler yer alır. Bu kişiler için duygusal yakınlık bir tehdit gibi algılanır. Çünkü yakınlık savunmasızlık anlamına gelir. Savunmasız kalmak ise geçmişte yaşadıkları gibi yeniden incinme riskini taşır. Bu nedenle duygularını açmak yerine, onları bastırmayı ve çatışmadan uzak durmayı tercih ederler.

Kaçınmacı bireyler çoğu zaman “Ben iyiyim”, “Sorun yok” gibi ifadelerle duygularını geçiştirir. Ancak bu ifadelerin ardında çoğu zaman kırgınlık, hayal kırıklığı ve anlaşılmama hissi yatar. Bu bastırılmış duygular zamanla birikir ve fiziksel semptomlara dönüşebilir: mide ağrısı, baş ağrısı, uyku bozuklukları, kronik yorgunluk gibi.

İlişkilerde kaçınmacı tarz duygusal mesafeye neden olur. Karşı taraf bu sessizlik karşısında kendini dışlanmış, değersiz ya da anlaşılmamış hissedebilir. Bu da ilişkide güven sorunlarına, iletişim kopukluklarına ve zamanla duygusal kopuşlara yol açar. Kaçınmacı birey çatışmadan kaçarken aslında kendinden de kaçar. Duygularını bastırdıkça kendi iç dünyasına yabancılaşır.

Kaçınmacı tarzın dönüşümü duygularla temasa geçmekle başlar. “Ben ne hissediyorum?”, “Bu duygunun altında ne var?” gibi sorular içsel farkındalığı artırır. Güvenli ilişkilerde küçük adımlarla duyguları ifade etmek bu tarzın yumuşamasını sağlar. Sessizlik yerine sözcükleri seçmek hem bireyin kendisiyle hem de ilişkileriyle yeniden bağ kurmasına olanak tanır.

Onaylayıcı 

Onaylayıcı (Assertive) çatışma tarzı, psikolojide sağlıklı kişilerarası iletişimin ve yapıcı çatışma yönetiminin temelini oluşturan hayati bir sosyal beceridir. Bu tarz bireyin kendi duygularını, düşüncelerini, inançlarını ve ihtiyaçlarını karşı tarafın haklarını ihlal etmeden, açık, dürüst ve saygılı bir yolla ifade etmesini esas alır.

Onaylayıcılık, sıklıkla birbirine karıştırılan pasiflik (kendi haklarını görmezden gelme) ve saldırganlık (başkalarının haklarını hiçe sayma) arasındaki en verimli denge noktasıdır. Birey, kendi hedeflerini gerçekleştirmeye çalışırken, aynı zamanda ilişkiye ve karşı tarafın memnuniyetine de yüksek düzeyde önem verir. Bu nedenle, Onaylayıcı tarz çatışmaları bir “kazan-kaybet” durumu yerine, her iki tarafın temel ihtiyaçlarının karşılandığı bir “kazan-kazan” sonucuyla çözmeyi hedefler.

Onaylayıcı iletişimde kullanılan dil, diyaloğun gidişatını belirler. Kişi, suçlayıcı ve eleştirel bir tondan kaçınarak, kendi hislerini ve algılarını dile getiren “Ben dili’’ kullanır. Örneğin; “Bana ne kadar yanlış yaptığını gör” yerine, “Yaşanan bu durum karşısında hayal kırıklığı ve endişe hissettim” gibi ifadeler tercih edilir. Bu dil karşı tarafın savunmaya geçmesini engeller ve dikkati kişiden çok, çözülmesi gereken somut sorun üzerine odaklar. Ayrıca onaylayıcı bireylerin önemli bir özelliği de kendilerine ve zamanlarına olan saygılarını korumak için sağlıklı sınırlar koyabilmeleridir. Gerektiğinde net bir şekilde “Hayır” deme yetenekleri vardır ve bu kararı verirken kendilerini suçlu veya mahcup hissetmezler. Bu sınırlar uzun vadede ilişkilerin karşılıklı saygı temelinde ilerlemesini sağlar.

Bu çatışma yönetim biçimi ilişkiler üzerinde oldukça olumlu etkilere sahiptir. Açık ve dürüst ifade biçimi sayesinde yanlış anlaşılmalar en aza inerken, sorunların bastırılması yerine masaya yatırılması biriken gerilimi azaltır. Onaylayıcı davranan kişi dürüst olduğu için öz saygısı artar ve karşı taraftan da saygı görür. Çatışma çözüme ulaştığında taraflar yalnızca bir anlaşmaya varmış olmakla kalmaz, aynı zamanda birbirlerini daha iyi anladıkları için ilişkiye olan güvenleri ve bağlılıkları da güçlenir. Yani onaylayıcılık, bireyin kendine olan güvenini artıran, etkili sorun çözümünü destekleyen ve sağlıklı, kalıcı ilişkilerin kurulmasına olanak tanıyan kilit bir psikolojik beceridir.

Patlamaya Hazır

Patlamaya hazır çatışma tarzı duygularını bastırmak yerine biriktiren ve sonunda yoğun bir şekilde dışa vuran bireylerde görülür. Bu kişiler çatışmayı bir savaş alanı olarak görür; kazanmak, haklı çıkmak ve üstünlük kurmak isterler. Ancak bu savaşın sonunda çoğu zaman yalnızlık, pişmanlık ve kırgınlık kalır.

Patlamaya hazır bireyler genellikle duygusal olarak görülmemiş, duyulmamış ya da ciddiye alınmamış kişilerdir. Bu nedenle öfke bir iletişim biçimi haline gelir. “Beni ancak bağırırsam dinliyorlar” inancı bu tarzın temelini oluşturur. Öfke burada bir savunma değil, bir varoluş çığlığıdır.

Bu tarzda birey duygularını ifade etmekte zorlanır. Üzüntü, kırgınlık, hayal kırıklığı gibi duygular bastırılır. Çünkü bu duygular zayıflık olarak görülür. Ancak bu bastırma duyguların yok olduğu anlamına gelmez. Aksine bu duygular birikir ve sonunda öfke patlamalarıyla dışa vurulur.

Patlamaya hazır bireyler ilişkilerde genellikle “haklı çıkma” odaklıdır. Tartışmalar çözüm değil, üstünlük kurma mücadelesine dönüşür. Bu da ilişkide korku, güvensizlik ve uzaklaşma yaratır. Karşı taraf bu öfke karşısında kendini savunmasız hisseder ve zamanla duygusal olarak geri çekilir.

Bu tarzın dönüşümü duygularla temasa geçmekle başlar. “Öfkemin altında ne var?”, “Aslında neye ihtiyacım var?” gibi sorular bireyin içsel dünyasını anlamasına yardımcı olur. Öfke yerine kırgınlığı, hayal kırıklığını ya da yalnızlığı ifade etmek, ilişkilerde daha derin bir bağ kurmayı sağlar.

Patlamaya hazır bireyler için en zor ama en dönüştürücü adım yavaşlamaktır. Duygular yükseldiğinde durmak, nefes almak ve duyguyu tanımlamak, patlamanın önüne geçebilir. Bu da bireyin hem kendisiyle hem de ilişkileriyle daha sağlıklı bir bağ kurmasına olanak tanır.

Bu üç çatışma tarzı birbirinden bağımsız gibi görünse de çoğu zaman iç içe geçer. Bir birey farklı ilişkilerde farklı tarzlar sergileyebilir. Önemli olan bu tarzların farkına varmak ve onları dönüştürme cesaretini gösterebilmektir. Çünkü her çatışma tarzı bir zamanlar bizi koruyan ama artık ilişkilerimizi zorlayan bir savunma biçimidir. Bu savunmaların kökeninde ise görülme, duyulma, değerli hissetme ve sevilme ihtiyacı yatar. Bu ihtiyaçlar karşılanmadığında bireyler ya sessizleşir ya uyum sağlar ya da öfkelenir. Ancak bu üç tepki de özünde aynı şeyi söyler: “Benimle ilgilen, beni anla, beni önemse.”

Kaçınmacı, onaylayıcı ve patlamaya hazır tarzlar sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de yaygındır. Özellikle aile içinde öğrenilen çatışma kalıpları, bireyin yetişkinlikteki ilişkilerine taşınır. Bir evde çatışmalar sessizlikle geçiştiriliyorsa çocuk da bunu öğrenir. Bir başka evde öfke iletişimin tek biçimiyse çocuk da öfkeyi bir araç olarak kullanır. Bu nedenle çatışma tarzları sadece bireysel değil, kuşaklar arası bir aktarımın da parçasıdır.

Bu aktarımı durdurmak ancak farkındalıkla mümkündür. Hangi tarzın içinde olduğumuzu fark etmek, bu tarzın bize ne kazandırdığını ve ne kaybettirdiğini görmek dönüşümün ilk adımıdır. Bu farkındalık suçluluk değil, şefkatle yaklaşmayı gerektirir. Çünkü her tarz bir zamanlar bizi korumuştur. Ancak artık bizi sınırlıyorsa bırakma zamanı gelmiştir.

Kaçınmacı birey, sessizliğin ardında neyi koruduğunu fark ettiğinde konuşmaya cesaret edebilir. Onaylayıcı birey, kendi ihtiyaçlarını ifade etmeye başladığında ilişkide denge kurabilir. Patlamaya hazır birey, öfkesinin ardındaki kırgınlığı gördüğünde bağ kurmaya başlayabilir. Bu dönüşüm kolay değildir ancak mümkündür. Ve her dönüşüm daha derin, daha gerçek, daha şefkatli ilişkilerin kapısını aralar.

Çatışma bir son değil bir başlangıç olabilir. Doğru ele alındığında ilişkileri derinleştiren, bireyleri birbirine yaklaştıran bir köprüye dönüşebilir. Bu köprüyü inşa etmek cesaret ister. Ama aynı zamanda kendine ve karşındakine duyulan saygıyı da içerir. Çünkü gerçek bağ sessizlikte değil, dürüstlükte; uyumda değil, denge arayışında; öfkede değil, duyguların açıkça paylaşılmasında doğar.

Bu üç çatışma tarzı sadece birer davranış biçimi değil, aynı zamanda birer duygusal hikâyedir. Kaçınmacı birey “Beni incitme” der. Onaylayıcı birey “Beni sev” der. Patlamaya hazır birey “Beni fark et” der. Bu hikâyeleri duymak, anlamak ve dönüştürmek hem bireysel hem de toplumsal iyileşmenin anahtarıdır.

Uzm. Kl. Psk. Bensu Erkişi

  • Tweet
Tagged under: Çatışma Tarzı, Çatışma Tarzları, Kaçınmacı, Onaylayıcı, Patlamaya Hazır, Üç Temel Çatışma Tarzı

Bundan sonra ne okuyabilirsiniz?

Hipnoz
Gerçek Özgüven Nedir?
zıt kutuplar
Zıt Kutuplar Birbirini Çeker ve Kavga Etmeye Mahkum Olmamızın Nedenleri

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Konu Başlıkları

  • Dünyaya Yön Verenler
  • Genel Psikiyatri
    • Çocuk ve Ergen Psikiyatri & Psikoterapi
  • Hastalıklar – DSM-IV Sınıflandırılması
    • Anksiyete Bozuklukları
    • Başka Bir Yerde Sınıflandırılamayan Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Ruhsal Bozukluklar
    • Başka Yerde Sınıflandırılmamış Dürtü Denetim Bozuklukları
    • Cinsel Bozukluklar ve Cinsel Kimlik Bozuklukları
      • Cinsel İşlev Bozuklukları
      • Cinsel Kimlik Bozuklukları
      • Parafililer
    • Delirium, Demans, Amnestik ve Diğer Bilişsel Bozukluklar
    • Dissosiyatif Bozukluklar
    • Duygudurum Bozukluğu
    • Genellikle İlk Kez Bebeklik, Çocukluk ya da Ergenlik Döneminde Tanısı Konan Bozukluklar
    • İlişki Sorunları
    • Kişilik Bozuklukları
    • Klinik İlgi Odağı Olabilecek Durumlar
    • Madde Kullanımı İle İlişkili Bozukluklar
    • Şizofreni ve Diğer Psikotik Bozukluklar
    • Somatofrom Bozukluklar
    • Uyku ve Uyku Bozuklukları
    • Uyum Bozuklukları
    • Yapay Bozukluklar
    • Yeme Bozuklukları
  • Makaleler
  • Psikiyatride Önemli Kişiler
  • Psikoterapi
  • Tedaviler
    • Biyolojik Tedaviler
      • EKT
      • İlaçlar
    • Psikoterapiler

En çok okunanlar

© 2025 D Psikiyatri Tüm hakları saklıdır.
Tasarım Uygulama SyberiumTechs

YUKARI