- Değerlendirme, Muayene Ve Psikolojik Testler
Çocuğun kapsamlı bir değerlendirilmesi çocuk, ebeveynler ve aile ile klinik görüşmeleri içerir; çocuğun güncel okul fonksiyonuna ilişkin bilgi; çocuğun entelektüel gelişimi ve okul başarısına ilişkin standart bir değerlendirmeden oluşur. Çok küçük çocuklar, genellikle deneyimlerini sözlü olarak dile getiremez, duygularını ve düşüncelerini bir oyun ortamında daha iyi ifade ederler. Ebeveynlerden tam bir öykü alındıktan, çocuk muayene edildikten, çocuğun okul ve evdeki güncel fonksiyonları değerlendirildikten ve psikolojik testleri tamamlandıktan sonra klinisyen mevcut tüm bilgiyi değerlendirerek bir tanı koyabilir ve önerilerde bulunabilir.Bir çocuğun değerlendirilmesindeki gizlilik çocuğun yaşı ile orantılıdır, çok küçük bir çocuğa ilişkin tüm özgül bilgiler ebeveynler ile paylaşılır, ergenlik çağındaki bir çocuk ile görüşmede ise daha fazla gizlilik gereklidir. Okul çağı çocukları ve daha ileri yaşlardaki çocuklarda, klinisyen çocukların kendilerine ya da çevrelerine zararlı olabileceği kanısına vardığında, bilgileri ebeveynler ile paylaşabilir.
18 ay ile 3 yaş arasındaki çocuklar oyun odalarında gözlenebilir, 2 yaşın üzerindeki çocuklar oyuncaklar ile sembolik oyunlar sergileyerek bir konuşmadan daha fazla şey anlatabilirler.
Okul çağı çocukları genellikle 45 dakikalık bir görüşmeyi tolere edebilirler. Okul çağı çocukları ve ergenlerde en fazla kullanılan zekâ testi çocuklar için Wechsler Zekâ Ölçeği R’dır (WISC-R). 6–17 yaş arası çocuklara verilebilir; Verbal IQ performans IQ ve toplam IQ’yu değerlendirir. Stanford-Binet Zekâ testi 2–24 yaş aralığında uygulanır. - Mental Retardasyon
- Öğrenme Bozuklukları
- Okuma Bozukluğu
Okuma bozukluğu düşük zekâ düzeyi ya da önemli bir duyu bozukluğu olmaksızın kelimeleri tanımakta güçlük, yavaş ve yetersiz okuma ve kavrama yetersizliği ile belirlidir. Görece olarak sık bir okul çağı çocukluk hastalığıdır ve ailesel yatkınlık vardır. Genellikle yazılı anlatım bozukluğu, matematik bozukluğu ya da iletişim bozukluklarından biri ile birlikte olabilir. Ayrıca, dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu okuma bozukluğu açısından yüksek risk gösterir.Disleksi terimi uzun yıllar konuşma ve dil kusurları ve sağ-sol karıştırılması ile belirli bir okuma yetersizliği sendromunu tanımlamak için kullanılmıştır.
ABD’de okul çağı çocuklarında okuma bozukluğu oranı %4’tür. Prevelans çalışmaları bu oranı %2–8 arasında bulmuştur. Okul ve klinik gruplarda okuma bozukluğu kızlara göre erkek çocuklarda 3–4 kat fazladır. Erkek çocuklarında okuma bozukluğu oranının yüksek olmasının nedeni, eşlik eden davranış bozuklukları oranlarının da yüksek olmasıdır. Okuma bozukluğunun başlıca tanısal özelliği kişinin zekâ düzeyine göre okuma başarısının beklenenin önemli ölçüde altında olmasıdır.
Okuma bozukluğu genellikle 7 yaş civarında görülür (ikinci sınıf). Ciddi olgularda okuma güçlüğünün belirtileri 6 yaş gibi erken yaşta görülebilir (birinci sınıf). Okuma bozukluğu olan çocuklar sözlü okumada çok hata yaparlar. Okuma bozukluğu olan çocukların çoğu okuma ve yazmadan hoşlanmaz ve kaçınır. Basılı bir yazıyı okumaları istendiğinde anksiyeteleri artar. Eğer üçüncü sınıfa kadar tedavi yönelimli eğitim verilmezse okuma bozukluğu kalıcı olur. Tedavi erken planlandığında; bazen birinci sınıfın sonunda ya da ikinci sınıfta tamamlanabilir.
En sık kullanılan tekniklerden biri Samuel Orton tarafından geliştirilmiş olan, dikkati basit fonetik ünitelere yoğunlaştırma tekniğidir. Okuma bozukluğu olan çocuklar sosyal işlevsellik düzeylerine mümkün olduğunca yakın bir sınıfa yerleştirilmeli ve özel tedavi yönelimli okuma ödevleri verilmelidir. - Matematik Bozukluğu
Matematik bozukluğu kişini entelektüel kapasitesi ve eğitim düzeyine uygun beklenilen aritmetik yetileri uygulayabilmesindeki belitgin bir yetersizliktir. DSM-IV’e göre, matematik bozukluğu bir öğrenme bozukluğudur.
Matematik bozukluğunun prevalansı konusunda yeterli çalışmalar bulunmamasına karşın prevelansı zekâ geriliği olmayan okul çağındaki çocuklarda kabaca %6 olarak tahmin edilmektedir. Bozukluk kızlarda erkeklere göre daha sık görülebilir.
Matematik bozukluğunun nedeni bilinmemektedir. Önceki bir kuram özellikle oksipital lob bölgelerinde olmak üzere sağ serebral hemisferde bir nörolojik defisit olduğunu ileri sürmüştür. Halen geçerli olan görüş, bozukluğun nedeninin multifaltöryel olduğu yolundadır.
Matematik bozukluğu tanısı konmadan önce yaygın gelişimsel bozukluk ve zekâ geriliği tanıları dışlanmalıdır.
Matematik bozukluğu olan çocuklar ilköğretim ikinci ve üçüncü yıllarında tanınabilir. Matematik bozukluğu sıklıkla okuma, yazılı anlatım, koordinasyon ve dili algılama ve sözel anlatım bozuklukları ile bir arada bulunur.
Matematik bozukluğu genellikle çocuk sekiz yaşına (3. sınıf) geldiğinde fark edilir. Matematki bozukluğunun günümüzde en etkin tedavisi eğitimdir. - Yazılı Anlatım Bozukluğu
Yazılı anlatım bozukluğu; kişinin yazma yetilerinin yaş, entelektüel kapasite ve eğitiminden beklenilen düzeyin önemli çlçüde altında olduğunun standart testlerle belirlenmesiyle tanımlanır. Yazı yazmadaki yetersizliğin bileşenleri arasında imla yetersizliği, dilbilgisi ve noktalama hataları ve el yazısındaki yetersizlikler bulunur. Yazılı anlatım bozukluğunun prevalansı bilinmemekle beraber okul çağındaki çocuklarda %3–10 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Disleksi okuma yetersizliği ve disgnafi yazma yetersizliği olarak tanımlanır.Şiddetli olgularda yazılı anlatım bozukluğu 7 yaşında fark edilir duruma gelebilirken daha az şiddetli olgularda bozukluk 10 yaş (5.sınıf) ve sonrasına dek uzayabilir.
Yazılı anlatım bozukluğu tedaviye yanıt verir. Günümüzde en iyi tedavi, tedavi yönelimli eğitimdir.
- Okuma Bozukluğu
- Motor Beceriler Bozukluğu
- Gelişimsel Koordinasyon Bozukluğu
DSM-IV’e göre, gelişimsel koordinasyon bozukluğu motor beceriler bozukluğu kategorisinde tek bozukluktur.
Bozukluk, motor koordinasyon gerektiren etkinliklerde beklenenden belirgin derecede daha düşük performans ile belirlenir. Çocuğun motor gelişmesinde, örneğin oturma, emekleme ve yürüme dönemlerine ulaşmasında gecikmeler olabilir.
Gelişimsel koordinasyon bozukluğunun yaygınlığı bilinmemesine karşın, okul çağı çocuklarında yaklaşık %6 olarak tahmin edilmektedir. Bozukluğun varsayılan risk etkenleri erken doğum, hipoksi, perinetal malnütrisyon ve düşük doğum ağırlığıdır. Bu bozukluğun olduğu birçok çocuk konuşma bozukluğuna da sahiptir.
Gelişimsel koordinasyon bozukluğu tedavisi; algısal motor eğitimi, motor işlev bozukluğu için nörofizyolojik egzersiz tekniklerini ve değiştirilmiş beden eğitimini kapsar.
- Gelişimsel Koordinasyon Bozukluğu
- İletişim Bozuklukları
- Sözel Anlatım Bozukluğu
Sözel anlatım bozukluğu olan çocuk kelime bilgisi, zamanların doğru kullanımı, karmaşık cümle kurulması ve kelimelerin hatırlanmasında beklenenin altında bir yeterliliktedir.Sözel anlatım bozukluğunun yaygınlığı, en önemli tahminler %3-5 arasında olmakla birlikte, tüm okul çağı çocuklarında %3-10 arasında değişmektedir. Bozukluk erkek çocuklarda kız çocuklara göre iki ya da üç kat daha yaygındır. Bozukluk ayrıca akrabalarında fonolojik bozukluk ya da diğer iletişim bozuklukları aile öyküsü olan çocuklarda en yaygındır.
Bozuklukların şiddetli formları 3 yaşından önce belirgin hale gelir. Daha az şiddetli formları dilin doğal olarak karmaşıklaştığı erken adolesan döneme kadar ortaya çıkmayabilir.
Genel olarak SAB için prognoz olumludur. Hafif SAB olan çocukların %50’sinden çoğu hiçbir dil bozukluğu belirtisi olmaksızın kendiliğinden iyileşir, ancak şiddetli SAB olan çocuk sonradan hafif-orta şiddette dil rahatsızlığı özellikleri gösterebilirler. Konuşma terapisi SAB tanısı konulduktan hemen sonra başlatılmalıdır. - Karışık Dili Algılama – Sözel Anlatım Bozukluğu
KDA-SAB’ında çocukta hem dili anlamada, hem de sözel anlatım da bozukluk bulunmaktadır.
Dili algılama ya da sözel anlatım bozukluğu için tahmini yaygınlık %1 ile 13 arasında değişmektedir. KDA-SAB’nun nedeni bilinmemektedir.
KDA-SAB olan çocuk genellikle sağır gözükür; buna rağmen çocuk işitir ve konuşulan dile olmasa da, çevreden gelen dile ait olmayan seslere normal cevaplar verir.
Konuşma ve dil terapisine götüren anlaşılır konuşma ve dil değerlendirmesi, bozukluk için kontrollü tedavi çalışmalarının yokluğuna rağmen KDA-SAB bulunan çocuklar için genellikle önerilmektedir. Psikoterapi sıklıkla gereklidir, çünkü karışık bozukluğu olan çocukların sıkça duygusal ve davranışsal sorunları bulunmaktadır. - Fonolojik Bozukluk
Fonolojik bozukluk, hastanın yaşı ve zekâsı için gelişimsel olarak beklenen konuşma seslerinde hata ya da gecikmenin bulunduğu birçok bozukluğu kapsamaktadır. Fonolojik bozukluk sık yanlış telaffuzlar, ses yer değişimleri ve bebek konuşması izlenimleri veren konuşma sesleri ihmalleri ile karakterizedir. Herhangi bir anatomik, yapısal, fizyolojik, işitsel ya da nörolojik anormalliklerden kaynaklanmamaktadır.
Fonolojik bozukluk yaygınlığı 8 yaş altındaki çocuklarda %10, 8 yaş ve üzerindeki çocuklarda %5 olarak tahmin edilmektedir. Bozukluk erkek çocuklarda kız çocuklarından iki ya da üç kat daha yaygındır.
Çocuklardaki fonolojik bozukluğun nedeni bilinmemektedir. Fonolojik bozukluğun ana özelliği; ihmaller, yer değiştirmeler ve genellikle geç öğrenilmiş ses birimlerin bozulmalarını kapsayan belirli sessizlerin gelişimsel olarak beklenen konuşma seslerini kullanmada çocuğun sürekli yetersizliği ile belirli bir telaffuz defekti olmasıdır.
Fonolojik bozukluk erken çocuklukta tanınmaktadır. Şiddetli vakalarda ilk kez 3 yaşlarında tanınmaktadır. Daha az şiddetli vakalarda bozukluk 6 yaşına dek görünür hale gelmeyebilir. Çoğu vakada, fonolojik bozukluktan iyileşme kendiliğinden olur ve sıklıkla çocuğun anaokuluna ya da okula başlaması düzelmeyi hızlandırır. Üçüncü ya da dördüncü dereceye dek kendiliğinden düzelme göstermeyen çocuklar için konuşma terapisi açıkça endikedir. 8 yaşından sonra kendiliğinden iyileşme nadirdir. - Kekeleme
DSM-IV’te kekeleme iletişim bozuklukları altında sınıflandırılmaktadır. Hastanın yaşı için uygunsuz olacak şekilde konuşmanın normal akıcı ve zaman kalıplarında rahatsızlık olarak tanımlanmaktadır ve aşağıdakilerden bir ya da daha fazlasını içermektedir: ses tekrarları, uzatmaları, ünlemleri, kelimeler içinde duraklamalar, bloklardan kaçınmak için gözlenebilir kelime yer değiştirmeleri ve duyulabilir ya da sessiz bloklar. Akıcılıktaki rahatsızlık akademi ya da mesleki başarıyı ya da sosyal iletişimi engelleyecek kadar şiddetlidir. Genellikle bozukluk çocuklukta başlamaktadır.
Genel popülasyonda kekeleme yaygınlığı %1 dolayındadır, ancak sıklık %3’e yakın olarak tahmin edilmektedir. Kekeleme kadın erkek oranı bire üç ya da dörttür. Bozukluk etkilenen çocuğun aile üyeleri arasında genel popülasyondan daha yaygındır.
Kekelemenin kesin nedeni bilinmemektedir, olasılıkla genetik ve çevresel etkenleri içeren etkileşen değişkenler topluluğundan dolayı ortaya çıkmaktadır.
Kekeleme aniden başlamaz; tipik olarak haftalar ya da aylarca devam eden bir süreçte ilk sessizlerin, genellikle cümlenin ilk kelimelerinin ya da uzun kelimelerin tekrarı ile başlar. Çoğu hafif vakalar olmak üzere kekeleyen tüm çocukların %50-80’i kendiliğinden düzelmektedir.
- Sözel Anlatım Bozukluğu
- Yaygın Gelişimsel Bozukluklar
- Otistik Bozukluk
Otistik bozukluk 12 yaş altında %0,02–0,05 arasında bir oranda görülür. Genellikle otizim 36.aydan önce başlar, ancak anne ve babaları tarafından fark edilmeyebilirler. Otistik bozukluk erkeklerde kızlara oranla daha yüksektir (3/5). Ancak kızlarda otizmin daha kötü bir seyri vardır. Erkeklerle kıyaslandığında ailevi hikâye kızlarda daha yüksektir.
Otistik bozukluk gelişimsel bir davranım bozukluğudur. Otistik kişilerin %32’si hayatlarının bir döneminde grandmal nöbet geçirirler, %20-25’i tomografik görüntülerinde ventriküler genişleme gösterirler. Spesifik olmasada otistik çocukların %10 ile 83’ün de çeşitli EEG anormallikleri görülür.
Tüm otistik çocuklar kendi anne babalarına ve diğer insanlara karşı olağan yakınlık gösteremezler. Bu çocukların gülümseme, hoşlandığını belli etme, göz kontağı kurma gibi sosyal iletişimi kolaylaştıran tepkileri gösteremezler. Otistikler yakınlıkları olan en önemli insanları tanımıyor gibidir. Dilde sapmalar kadar dil becerisindeki gecikmeler otistik çocuklar için karakteristiktir. Yaşamın ilk yıllarındaki bir otistik bebek çok az bir ses çıkarır. Stereotipik davranışları vardır ve yakınlık kurmaktan uzaktır. Dümdüz, ritimsiz müzikal olmayan bir sesle konuşurlar.
İnfantil otizmi olan çocukların yaklaşık %40’nın IQ’su 50-55’in altındadır, %30’unun 50–70 , %30’unun 70’in üzerindedir.
Ayrılması gereken önemli hastalıklar, çocukluk çağında başlayan şizofreni, davranım semptomlarının olduğu mental retardasyon, karışık lisan bozukluğu konjenital sağırlık veya şiddetli duyma bozukluğu, psikososyal yoksunluk, regresif psikoz.
Otizm uzun sürer ve oldukça kötü prognoza sahiptir. Sadece %1-2’si normal ve bağımsız bir yaşam sürebilir, %5-20’si ise normale yakın bir yaşam sürebilir. - Rett Bozukluğu
1965 yılında Andreas Rett isimli Avustralyalı bir hekim, en az altı aylık normal gelişimi takiben harabiyet bırakan bir gelişme bozukluğunu ilk olarak yirmi iki kız çocuk üzerinde tanımlamıştır.
Yapılan çalışmalar yüzbinde altı ya da yedi vaka öngörmektedir. Sebebi bilinmemekle birlikte normal bir başlangıç periyodu sonrası gözlenen ilerleyici yıkımla giden sürecin metabolik bir bozuklukla bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Sadece kız çocuklarında görülüyor olması genetik bir temel düşündürtmektedir.
Doğumdan sonraki ilk beş ay boyunca yaşla uyumlu psikomotor gelişim normal baş çevresi ve büyüme mevcuttur. Altı ay ile iki yaş arası çocukta ağır klinik bulgularla karakterize ilerleyici ensefalopati bulunur. Önceden kazanılmış konuşma yetisi kayba uğrar. Psikomotor gerileme ve ataksi gözlenir. Baş gelişimi yavaşlar ve mikrosefali ile sonuçlanır. Çocukların %75’ine varan oranda nöbet gözlenir. Bir başka ortak klinik görünüm hiperventilasyon-apne-soluk tutmaları ile giden epizotlar şeklinde irregüler solunumdur. Bu bulgu çoğunlukla uyanıkken gözlenir. Uykuda solunum genelde normaldir. Çoğu hastada skolyoz saptanır. Hastalık başlangıcından on yıl kadar sonra hastaların çoğu tekerlekli sandalyeye bağlı kalır. Sosyal yetenekler bir yaşdan düşük bir gelişme devresinde kalır. Rett bozukluğu ilerleyicidir.
Tedavide; semptomatik yaklaşım ön plandadır. Musküler disfonksiyonu önlemede fizyoterapi, nöbetleri kontrol etmede de antikovülzan tedavi etkili olabilir. - Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu
Heller sendromu ve disintegratif psikoz olarak da adlandırılmaktadır. Üç dört yaş civarı normal bir gelişimi takiben entellektüel sosyal ve sözel iletişim fonksiyonlarında aylar içinde belirgin kayıp ile tanımlanmıştır.
Prevelans yüzbin erkek çocukta birdir ve her 4–8 erkek çocuğa karşı 1 kız çocuğu hastadır.
Yayınlanan vakalarda başlangıç yaşı 1–9 arasında değişmekle birlikte çoğunlukla 3–4 yaştır. DSM-IV’e göre minimum yaş ikidir. Klinik ani başlar ya da aylar içinde gelişir. Uykusuzluk, anksiyete ilk bulgulardır. İlgili ana nörolojik özellik nöbet bozukluğudur. - Asperger Bozukluğu
1994’de Hans Asperger isimli Avusturyalı bir hekim otostik psikopatoloji olarak tanımladığı bir sendrom tanımladı.
ICD-10’dan Asperger bozukluğu, Asperger sendromu olarak adlandırılır ve sosyal yetersizlik, önemli dil bozukluğu, bilişsel gerilik, sınırlandırılmış ilgi ve davranış varlığı ile karakterize edilmiştir.
- Otistik Bozukluk
- Dikkat Eksikliği Bozuklukları
- Dikkat Eksikliği / Hiperaktivite Bozukluğu
Dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB), gelişime uygun olmayan yetersiz dikkat süresi, yaşa uygun olmayan hiperaktivite ve impulsivite ya da her ikisiyle tanımlanır. Bozukluk, tanı ölçütlerini karşılaması için en az 6 aydır bulunmalı, akademik veya sosyal işlevlerde bozulmaya sebep olmalı ve 7 yaşından önce ortaya çıkmalıdır.
Birleşik devletlerde DEHB’in sıklığı ilkokul çocuklarında %2–20 arasında bildirilmiştir. Erkek çocuklarda kızlara göre 3/1 – 5/1 oranlarında daha sıktır. Bozukluk ilk erkek çocuklarda daha sıktır. DEHB’li çocukların anababaları yüksek oranda hiperkinezi, sosyapati, alkol kullanım bozuklukları ve konversiyon bozukluğu gösterir.
DEHB’nin nedenleri bilinmiyor. DEHB’de katkısı olduğu ileri sürülen etkenler; doğum öncesi toksik etkenler, erken doğum ve fetusun sinir sistemine doğum öncesi mekanik girişimlerdir. Hiperaktif çocukların kardeşleri de genel popülasyona göre iki kat risk altındadır.
DEHB bebeklikte başlayabilir. Genellikle DEHB’li bebeklerin yataklarında hareketli oldukları, daha az uyudukları ve çok kere ağladıkları görülür. DEHB’li çocuklarda görülen özellikler sıklık sırasına göre; 1) Hiperaktivite, 2) algısal motor bozukluk, 3) emosyonel labilite, 4) genel koordinasyon kusuru, 5) dikkat bozuklukları (kısa dikkat süresi, çelinebilirlik, perseverasyon, işleri tamamlayamama, dikkatsizlik, yoğunlaşma yetersizliği), 6) impulsivite (düşünmeden eyleme geçme, etkinlikte ani değişimler, düzenleme yetersizliği, sınıfta atlayıp sıçramalar), 7) bellek ve düşünce bozuklukları, 8) özgül öğrenme yetrsizlikleri, 9) konuşma ve işitme bozuklukları ve 10) belli belirsiz nörolojik işaretler ve EEG düzensizliklerdir.
DEHB’li çocukların yaklaşık %75’i agresyon ve savunucu davranış semptomları gösterir.
DEHB’de hiçbir özgül laboratuar ölçümü patognomonik değildir. DEHB’in seyri çok değişkendir. Semptomlar ergenliğe veya erişkin yaşama kadar sürebilir, pubertede iyileşebilir veya hiperaktivite kaybolurken azalmış dikkat süresi ve impuls kontrol sorunları devam edebilir. Remisyon 12 yaşından önce olmaz. Remisyon görülürse genellikle 12–20 yaşları arasında ortaya çıkar. Ancak DEHB’li hastaların çoğunluğu kısmi remisyon gösterir, antisosyal ve diğer kişilik bozukluklarına, duygudurum bozukluklarına eğilimlidirler. Sıklıkla öğrenme sorunları devam eder. Olguların yaklaşık %15-20’sin de, DEHB semptomları erişkin yaşamda devam eder. Davranım bozukluğu olan çocukların yaklaşık %50’si erişkinlikte antisosyal kişilik bozukluğu geliştirecektir.
DEHB’de farmakolojik ajanlar, öncelikle dekstroamfetamin (Dexedrine), metilfenidat (Ritalin) ve pemolin (Cylert) gibi MSS stimülanlarıdır. Gıda ve İlaç Başkanlığı (FDA), 3 yaş ve üstü çocuklarda deksroamfetamini ve 6 yaş ve üstü çocuklarda metilfenidati onaylar, ikiside en çok kullanılan ilaçlardır. Motor tik öyküsü olan çocukların bazılarında metilfenidat tik bozukluğunu alevlendirebileceğinden dikkatle kullanılmalıdır.
- Dikkat Eksikliği / Hiperaktivite Bozukluğu
- Yıkıcı Davranım Bozuklukları
- Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu
Karşıt olma- karşı gelme bozukluğu, sosyal kurallarda ve diğer kişilerin haklarında ihlallerin olmadığı olumsuz düşmanca ve karşı gelen devamlı bir davranış şeklidir. Karşıt olma-karşı gelme bozukluğunun en sık semptomları; öfke nöbetleri, erişkinlerle tartışma, erişkin istek ya da kurallarına uymayı etkin olarak reddetme veya karşı gelme, diğer kişileri isteyerek kızdırıcı davranışlar ve kendi hataları ve bozuk davranışları için diğerlerini suçlamadır.
Karşıt olma-karşı gelme bozukluğu, 3 yaş gibi erken bir yaşta başlayabilmesine karşın özellikle 8 yaşında başlar ve genellikle ergenlikten sonra başlamaz. Püberteden önce hastalık erkek çocuklarda, kızlara göre daha yaygınıdır. Puberteden sonra ise olasılıkla oran eşittir.
Hastalığın belirtileri hemen her zaman evde görülür ancak okulda veya diğer erişkinler ve yaşıtlarıyla beraberken görülmeyebilir. Özellikle hastalığın bulguları çocuğun iyi tanıdığı yetişkin veya yaşıtları ile etkileşimdeyken daha belirgin olur.
Karşıt olma-karşı gelme bozukluğunun başlıca tedavisi; ana babalara danışmanlık ve doğrudan eğitimi ile beraber çocuğun bireysel psikoterapisidir. - Davranım Bozukluğu
Davranım bozukluğunun temel özelliği, başkalarının temel haklarının ya da yaşa uygun başlıca toplumsal değer ve kuralların hiçe sayıldığı yineleyici ve sürekli bir davranış örüntüsüdür. Tanının karşılanması için an az altı ay süreyle davranışın bulunması gerekir.
18 yaşın altındaki erkelerin %6-16’sında ve kızların %2-9’unda görülür. Bozukluk erkeklerde kızlara göre daha sıktır ve oranlar 4/1 ile 12/1 arasında değişir. Antisosyal kişilik bozukluğu ve alkol bağımlılığı olan ana babaların çocuklarında davranım bozukluğuna genel popülasyona göre daha sık rastlanır.
Bazı ana babaların tutumları ve hatalı çocuk yetiştirme uygulamaları çocukların uyumsuz davranışları geliştirmesine katkıda bulunur. Ana babalardaki sosyapati, alkol bağımlılığı ve madde kötüye kullanımı çocuklardaki davranım bozukluğu ile ilişkilidir. Uzun süreler şiddete maruz kalmış çocuklar, özellikle fiziksel olarak kötü muameleye uğrayanlar, sıklıkla agresif şekilde davranırlar.
Davranım bozukluğunun ortalama başlangıç yaşı erkek çocuklarda kızlara göre daha küçüktür. Erkek çocuklar genelde tanı ölçütlerini 10–12 yaşlarında karşılıyorlar, kızlar ise tanı kriterlerini karşılamadan önce 14–16 yaşına ulaşırlar.
Davranım bozukluğu olan çocukların çoğu tasarlanmayan veya istenmeyen gebeliklerin çocuklarıdır.
- Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu
- Bebeklik Ya Da Küçük Çocukların Beslenme Ve Yeme Bozuklukları
- Pika
Pika, en az bir ay süreyle yenilebilir olmayan maddelerin yenmesidir. Pika erişkinlere göre küçük çocuklarda daha sık görülür. Mental retarde kişilerde de görülür. Pika 1–6 yaş arası çocukların %10-32’sinde ortaya çıktığı bildirilir. Pika her iki cinsi eşit olarak etkilemektedir. Pika olgularında yüksek sıklıkla ana baba ihmali ve yoksunluğu vardır.
18 aylıktan sonra yenilemez maddeleri yemek anormal kabul edilir. Pikanın başlangıcı genellikle 12–24 aylar arasındadır ve yaşla birlikte sıklığı azalır. Genellikle küçük çocuklar; boya, sıva, ip, kıl ve bez yerler, büyük çocuklar; toprak, hayvan feçesi, taş ve kâğıt yerler. Mental retarde kişiler dışında pika genellikle ergenlikte iyileşir. Gebeliğe eşlik eden pika genellikle sınırlıdır. Ancak özellikle bazı mental retarde erişkinlerde pika yıllarca devam edebilir.Pikanın ayırıcı tanısı demir ve çinko yetersizliklerini içerir. Pikanın kesin tedavisi yoktur. - Ruminasyon Bozukluğu
Ruminasyon bozukluğu, sıklıkla bebeklerde gıdanın yineleyici regürjitasyonudur. Başlangıcı genellikle 3. aydan sonradır. Regürjitasyon ortaya çıkınca, gıda yutulur ya da dışarı tükürülür. Şiddeti değişkendir ve bazen özefageal reflüye neden olan hiatus hernisi gibi tıbbı durumlara eşlik eder. En şiddetli şeklinde bozukluk öldürücü olabilir.
3 ay – 1 yaş arasındaki bebeklerde ve mental retarde çocuklar ve erişkinlerde en sık gözükür. Ruminasyon bozukluğu olan erişkinler sıklıkla normal ağırlıklarını sürdürürler. Erkek ve kızlarda eşit sıklıktadır. Bu bebeklerin anneleri genellikle olgunlaşmamıştır, evlilik çatışmaları olabilir ve bebeğe yeterince önem veremezler. Ruminasyon, bebeğin beslenme sürecini yenileme girişimi olarak yorumlanır ve annenin sağlayamadığı doyumu sağlar. Aşırı uyarım ve gerginlik de ruminasyon nedenleridir.
DSM-IV’e göre bozukluğun esas özelliği normal bir işlevsellik döneminden sonra en az 1 ay süreyle yiyeceklerin yineleyici regürjitasyonu ve yeniden çiğnenmesidir. Başın geriye tutulması eşliğinde sırtın gerilmesi ve bükülmesi şeklinde özel bir pozisyon gözlenir.
Bebek dille emme hareketleri yapar ve bu etkinlikten önemli doyum kazandığı izlenimi verir. Genellikle eşlik eden bir özelliğide bebeğin ruminasyon dönemleri arasında huzursuz ve aç olmasıdır. Ciddi olgularda %25’e varan oranlar da ölüm bildirilmiştir.
Pilor stenozunda sıklıkla fışkırıcı tarzda kusma eşlik eder ve genellikle 3. aydan önce belirir, ruminasyon daha sonra başlar. Ruminasyon bozukluğu bulimia nevroza gibi diğer yeme bozuklukları bulunan hastalarda ortaya çıkabilir.
Ruminasyon bozukluğunun yüksek oranda kendiliğinden iyileştiğine inanılır.
Tedavi; çocuğun psikososyal çevresinin iyileştirilmesini anne ya da bakıcıların aşırı sevgi veren bakımını ve anne ya da anne babaların psikoterapisini kapsar. Hiatus hernisi gibi anatomik anormallikler olduğunda cerrahi girişim gerekebilir. Uygulamada görülen en hızlı etkin tedavi ruminasyon 3–5 günde giderilmesidir.
- Pika
- Tik Bozuklukları
- Tourette Bozukluğu
Georges Gilles de la Tourette Fransa’da Jean Martin Chorot’la çalışırken 1885’te ilk olarak; multipl motor tikler, koprolali ve ekolali içeren bir sendrom bildirmiştir.
Tourette Bozukluğunun yaşam boyu yaygınlığı 4–5/10.000 olarak tahmin ediliyor. Motor bileşeninde başlangıç genellikle 7 yaş olarak görülmekte iken vokal tikler genellikle 11 yaşta seyretmektedir. Tourette bozukluğu, kızlara göre erkeklerde üç kat daha fazla rastlanmaktadır.
Tourette Bozukluğu (TB)ile dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu arasında bağlantı vardır. TB hastalarının yaklaşık yarısında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gözlenmiştir. OKB (obsesif kompulsif bozukluk) ve TB arasında da gene bir bağlantı kurulmaktadır. TB’lu hastaların %40’ın da OKB gözlenmiştir.
Tourette bozukluğu tanısı, klinisyenin birden fazla motor tik ve en az bir vokal tik hikayesini almasıyla konur. DSM-IV’e göre bir yılı aşkın sürede yaklaşık hergün günde pek çok kez tiklerin olması gerekmektedir. Başlangıç yaşı ortalama 7 yaş olmakla birlikte 2 yaşa kadar inebilmektedir, ancak kesinlikle 18 yaş öncesi olmak durumundadır.
Tourette bozukluğu için özel bir laboratuar teşhisi yoktur. Tourette Bozukluğu olan çok hastada anormal EEG bulguları mevcuttur.
Tedavi edilmediğinde Tourette Bozukluğu genelde gerileme ve şiddetlenmeye açık, ömür boyu süren bir hastalıktır.
Farmakolojik tedaviler en fazla Tourette Bozukluğunda etkilidir. Psikoterapi genelde ilk tedavi tarzı olarak etkili değildir. Ancak bozukluğun semptomları ve görülebilecek herhangi bir kişisel ve davranış zorlukları ile başa çıkmada yardımcı olabilir. Davranış terapisi Tourette bozukluğunu ağırlaştırabilecek streslerin azaltılmasında çok faydalıdır.
Haloperidol Tourette bozukluğunda en çok yazılan ilaçtır. Hastaların %80’den fazlasında olumlu cevap vermiş, semptomlar ilk görülme sıklığına göre %70–90 kadar azalmıştır. Haloperidol nispeten düşük dozlarda daha etkindir. Haloperidol’ü 3 yaş altındaki çocukların kullanması uygun değildir. Tüm hastalar için dozaj yavaş yavaş arttırılmalı ve akut distonik r - Kronik Motor veya Sözel Tik Bozuklukları
Kronik motor veya sözel tik bozukluklarında, motor veya sözel tikler, ama ikisi birlikte değil, aralıklı ya da bir yıldan fazla olmak kaydıyla hemen hemen hergün olmak durumundadır.
Kronik motor ve sözel bozuklukların oranı Tourette bozukluğundan 100’den 1000 kata kadar daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
Tikleri 6 ile 8 yaş arasında başlayan çocuklarda en iyi sonuçlar alınır. Semptomlar genellikle 4 ile 6 sene sürer ve erken yetişkinlikte son bulur. - Geçici Tik Bozukluğu
Geçici tik bozuklukları bir ya da çok kez olan motor veya sözel tik bozukluklarını içerir ki bunlar dört hafta boyunca, günde pek çok kez, hemen hergün olmalı, ancak ardışık 12 ayı geçmemelidir.
Okul çocuklarının %5 ile 24’ünün tik öyküsü vardır. Geçici tik bozukluğu muhtemelen ya organik ya da psikojenik orijinlidir ve bazı tiklerden her ikisini birleştiren unsurlar vardır.
Geçici tik bozukluğu olan pek çok kişi daha ciddi tik bozukluklarına doğru bir gelişim göstermez.
Tiklerin aniden kaybolacağı, ilerleyeceği ya da kronik hale gelip gelmeyeceği başlangıçta belli değildir.
- Tourette Bozukluğu
- Dışa Atım Bozuklukları
Dışkı ve mesane kontrolü zamanla, derece derece gelişir. DSM-IV’te iki adet dışa atım bozukluğu vardır: Enkoprezis ve enürezis.
DSM-IV, enkoprezisi dışkıyı uygun olmayan yerlere bırakma olarak tanımlanır. Bu istemli veya istem dışı bir bırakmaktır. Bu bırakma en az üç aydır sürmelive çocuğun kronolojik yaşı en az dört olmalı veya çocuk dört yaşın gelişme seviyesinde olmalıdır. Enürezisin DSM-IV tanımı, idrarın istemli ya da istem dışı olarak tekrar tekrar elbiselere ya da yatağa bırakılmasıdır. Bu davranış en az 3 aydan beri haftada 2 kez olmalı ya da klinik olarak önemli sıkıntıya veya sosyal ya da eğitimle ilgili bozulmaya neden olmalıdır. Çocuğun kronolojik ya da gelişim yaşı en az 5 olmalıdır.- Enkoprezis
Batı kültüründe, bağırsak kontrolü çocukların %95’inden fazlasında 4. ve %99’unda 5. yaş gününe kadar yerleşir.
Psikojenik megakolon; pek çok enkopretik çocuk dışkıyı tutar ve istemli ya da ikincil olarak kabız olur, ve bu da ağrılı dışkılamaya neden olur. Büyük ve sert dışkı kitlesiyle gelişen kronik rektal gerilim, rektal duvarda tonus kaybına ve basınca duyarsızlaşmaya neden olabilir.
Pek çok olguda enkoprezis kendiliğinden durur ve nadiren orta ergenlik döneminin sonrasına kadar sürer. Enkoprezis olgularının sonucunu ailenin çocuğa ceza uygulamaksızın tedavide istekli ve katılımcı ve çocuğun dışkısını ne zaman bırakacağından haberdar olması etkiler.
- Enkoprezis
© 2023 D Psikiyatri Tüm hakları saklıdır.
Tasarım Uygulama SyberiumTechs