D Psikiyatri Psikoterapi

  • Anasayfa
  • Hakkımızda
    • Ekibimiz
    • Foto Albümü
    • Hazırlayanlar
  • Psikiyatri
    • Hastalıklar
    • Tedaviler
    • Psikiyatride Önemli Kişiler
    • Genel Psikiyatri
    • Kaynakça
  • Psikoterapi
  • Makaleler
  • Dünyaya Yön Verenler
  • Blog
  • İletişim
Randevu
  • Anasayfa
  • Genel Psikiyatri
  • Çocuklukta Oluşan Yaralarımızı Ne Zaman Fark Ederiz?
28 Ekim 2025 Salı / Kategori Genel Psikiyatri, Psikoterapi

Çocuklukta Oluşan Yaralarımızı Ne Zaman Fark Ederiz?

Bazı duygular vardır ki nereden geldiğini bilmeden içimizde taşırız. Bir cümleye aşırı tepki veririz, bir sessizlikte boğuluruz, bir yakınlıkta huzursuz oluruz. Oysa görünürde hiçbir şey yoktur. Hayatımızda her şey yolunda gibi görünürken içimizde bir şey eksik kalır. İşte tam da bu noktada çocuklukta oluşan yaralar kendini hatırlatmaya başlar. Ama biz onları genellikle hemen fark etmeyiz. Çünkü çocukluk yaraları çoğu zaman sessizdir. Bastırılmış, unutulmuş, görmezden gelinmiş olabilir. Ancak bedenimiz, ilişkilerimiz, seçimlerimiz ve duygularımız bu yaraların izlerini taşır. Peki bu yaraları ne zaman fark ederiz?

Çocukluk insanın en savunmasız olduğu dönemdir. Bu dönemde yaşanan ihmal, istismar, duygusal yoksunluk ya da aşırı kontrol bireyin kendilik algısını, dünyaya olan güvenini ve ilişki kurma biçimini derinden etkiler. Ancak çocuk yaşadığı olumsuzlukları çoğu zaman anlamlandıramaz. Çünkü zihinsel ve duygusal kapasitesi henüz gelişmemiştir. Bu nedenle yaşananlar bastırılır, unutulur ya da normalleştirilir. “Annem hep böyleydi”, “Babamın işi zordu”, “Ben zaten sessiz bir çocuktum” gibi cümlelerle örtülür. Ama bu örtü zamanla sızdırmaya başlar.

Yetişkinlikte, özellikle ilişkilerde bu sızı kendini gösterir. Bir partnerin ilgisizliği, bir arkadaşın eleştirisi, bir yöneticinin otoriter tavrı geçmişteki duygusal yaraları tetikleyebilir. Bu tetiklenme bazen yoğun öfke, bazen aşırı kaygı, bazen de donakalma şeklinde ortaya çıkar. Birey bu tepkilerin neden bu kadar güçlü olduğunu anlamakta zorlanır. Çünkü bugünkü olay geçmişteki bir duygunun aynasıdır ve bu aynada çocuklukta görülmemiş, duyulmamış, anlaşılmamış bir çocuk vardır.

Çocukluk yaraları genellikle üç temel biçimde kendini gösterir: ilişkilerde tekrar eden döngüler, bedensel belirtiler ve içsel boşluk hissi. İlişkilerde sürekli terk edilme korkusu, aşırı bağımlılık ya da duygusal mesafe çocuklukta yaşanan bağlanma sorunlarının yansımasıdır. Bedensel belirtiler ise baş ağrısı, mide sorunları, kronik yorgunluk gibi şekillerde ortaya çıkabilir. İçsel boşluk hissi ise başarıya rağmen değersiz hissetme, sürekli kendini suçlama, yaşamdan keyif alamama gibi duygularla kendini gösterir.

Bu belirtiler bireyin çocuklukta yaşadığı duygusal eksikliklerin izleridir. Ancak bu izler çoğu zaman başka şeylerle açıklanır. “Çok çalışıyorum, ondan yorgunum”, “İlişkilerde şanssızım”, “Kendimi geliştirmem lazım” gibi cümlelerle geçiştirilir. Oysa bu geçiştirme yarayı daha da derinleştirir. Çünkü çocukluk yaraları görülmek ister. Anlaşılmak, duyulmak, kabul edilmek ister. Bastırıldıkça daha güçlü şekilde kendini hatırlatır.

Peki bu yaraları ne zaman fark ederiz? Genellikle hayatın durduğu anlarda. Bir ayrılık, bir kayıp, bir başarısızlık, bir hastalık… Ya da tam tersi her şeyin yolunda olduğu bir anda, içimizdeki boşlukla yüzleştiğimizde. “Her şeyim var ama neden mutlu değilim?” sorusu çocukluk yaralarının kapısını aralayabilir. Çünkü bu yaralar dışsal başarılarla değil, içsel temasla iyileşir.

Bazen bir terapi süreci, bazen bir kitap, bazen bir sohbet bu farkındalığı başlatabilir. Bir cümle, bir anı, bir duygu geçmişin kapısını aralayabilir ve o kapının ardında yıllardır görülmeyi bekleyen bir çocuk vardır. O çocuğun gözlerine bakmak, onun duygularını anlamak, onun yaşadıklarını kabul etmek iyileşmenin ilk adımıdır. Bu adım kolay değildir. Çünkü geçmişle yüzleşmek acı verici olabilir. Ancak bu acı dönüştürücü bir güce sahiptir.

Çocukluk yaralarını fark etmek aynı zamanda kendimizi yeniden tanımaktır. Bugüne kadar neden böyle davrandığımızı, neden bazı şeyleri hep tekrar ettiğimizi, neden bazı duygulara bu kadar hassas olduğumuzu anlamaktır. Bu anlayış kendimize karşı şefkat geliştirmemizi sağlar. “Ben böyleyim” demek yerine, “Ben böyle oldum çünkü…” diyebilmek, hem geçmişi hem bugünü onarmaya başlar.

Bu farkındalık ilişkilerimizi de dönüştürür. Partnerimize, arkadaşımıza, çocuğumuza daha açık, daha empatik, daha dengeli yaklaşabiliriz. Çünkü artık kendi yaralarımızı tanıyoruz. Onları başkalarına yansıtmadan, sahiplenerek yaşayabiliyoruz. Bu sahiplenme hem bireysel hem toplumsal bir iyileşmenin temelidir.

Çocuklukta oluşan yaraları fark etmek bir yolculuktur. Bu yolculukta zaman zaman kayboluruz, zaman zaman aydınlanırız. Ama her adım bizi kendimize biraz daha yaklaştırır ve bu yakınlık en derin bağdır. Çünkü kendimizle kurduğumuz bağ, diğer tüm ilişkilerin temelidir.

Bu metni okuyan herkesin içinde bir çocuk var. Belki görülmemiş, belki susturulmuş, belki unutulmuş… Ama hâlâ orada. Ve hâlâ konuşmak istiyor. Onun sesini duymak, onunla temas kurmak, onun duygularını anlamak bugünkü hayatımızı dönüştürebilir. Çünkü çocukluk, yalnızca bir dönem değil, bugünkü benliğimizin en derin köküdür.

Sizce hangi yaşta ilk kez ‘neden böyleyim?’ sorusunu sordunuz?

  • Tweet
Tagged under: Çocukluk Yaraları, Çocukluk Yaralarımız, Çocuklukta Oluşan Yaralar, Çocuklukta Oluşan Yaraları Ne Zaman Fark Ederiz?, Çocuklukta Oluşan Yaralarımız

Bundan sonra ne okuyabilirsiniz?

Yakınlık ve Mahremiyet Arasında Denge Kurmak Mümkün mü?
Psikiyatrik Aciller
Kadının Güç Yanılgısı

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Konu Başlıkları

  • Dünyaya Yön Verenler
  • Genel Psikiyatri
    • Çocuk ve Ergen Psikiyatri & Psikoterapi
  • Hastalıklar – DSM-IV Sınıflandırılması
    • Anksiyete Bozuklukları
    • Başka Bir Yerde Sınıflandırılamayan Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Ruhsal Bozukluklar
    • Başka Yerde Sınıflandırılmamış Dürtü Denetim Bozuklukları
    • Cinsel Bozukluklar ve Cinsel Kimlik Bozuklukları
      • Cinsel İşlev Bozuklukları
      • Cinsel Kimlik Bozuklukları
      • Parafililer
    • Delirium, Demans, Amnestik ve Diğer Bilişsel Bozukluklar
    • Dissosiyatif Bozukluklar
    • Duygudurum Bozukluğu
    • Genellikle İlk Kez Bebeklik, Çocukluk ya da Ergenlik Döneminde Tanısı Konan Bozukluklar
    • İlişki Sorunları
    • Kişilik Bozuklukları
    • Klinik İlgi Odağı Olabilecek Durumlar
    • Madde Kullanımı İle İlişkili Bozukluklar
    • Şizofreni ve Diğer Psikotik Bozukluklar
    • Somatofrom Bozukluklar
    • Uyku ve Uyku Bozuklukları
    • Uyum Bozuklukları
    • Yapay Bozukluklar
    • Yeme Bozuklukları
  • Makaleler
  • Psikiyatride Önemli Kişiler
  • Psikoterapi
  • Tedaviler
    • Biyolojik Tedaviler
      • EKT
      • İlaçlar
    • Psikoterapiler

En çok okunanlar

© 2025 D Psikiyatri Tüm hakları saklıdır.
Tasarım Uygulama SyberiumTechs

YUKARI