D Psikiyatri Psikoterapi

  • Anasayfa
  • Hakkımızda
    • Ekibimiz
    • Foto Albümü
    • Hazırlayanlar
  • Psikiyatri
    • Hastalıklar
    • Tedaviler
    • Psikiyatride Önemli Kişiler
    • Genel Psikiyatri
    • Kaynakça
  • Psikoterapi
  • Makaleler
  • Dünyaya Yön Verenler
  • Blog
  • İletişim
Randevu
  • Anasayfa
  • Genel Psikiyatri
  • Sevildiğinizi Nasıl Ölçüyorsunuz?
28 Ekim 2025 Salı / Kategori Genel Psikiyatri, Psikoterapi

Sevildiğinizi Nasıl Ölçüyorsunuz?

Sevildiğini hissetmek, insanın en derin varoluşsal ihtiyaçlarından biridir. Bu his sadece bir duygusal tatmin değil, aynı zamanda güvenlik, aidiyet ve anlam arayışının temel taşıdır. Ancak sevildiğini hissetmek ile sevildiğini ölçmek arasında ince ama önemli bir fark vardır. Birçok insan, sevgiye dair içsel bir huzur ararken, aynı zamanda bu sevginin kanıtlarını dışsal göstergelerle teyit etmeye çalışır. Bu çaba kimi zaman ilişkileri beslerken, kimi zaman da sevgiye dair algıyı karmaşıklaştırabilir.

Sevgi doğası gereği görünmezdir. Onu görmek için davranışlara, sözlere, jestlere ve sessizliklere bakarız. Ancak bu göstergeler her zaman aynı şekilde yorumlanmaz. Birinin size kahve yapması, sizin için bir şeyden vazgeçmesi, sizi sosyal medyada paylaşması ya da sadece sessizce yanınızda oturması… Bunların hangisi size sevildiğinizi hissettiriyor? Daha da önemlisi, bu his neye dayanıyor? karşınızdaki kişinin davranışlarına mı, yoksa sizin onları yorumlama biçiminize mi?

Psikoloji, sevgi algısının erken çocuklukta şekillendiğini söyler. John Bowlby’nin Bağlanma Kuramı’na göre; bir bebek bakım verenin tutarlılığına ve sıcaklığına göre bir bağlanma stili geliştirir. Bu stil ilerleyen yaşlarda sevgiye dair içsel modellerimizi oluşturur. Güvenli bağlanan bireyler sevildiğini daha kolay hissederken, kaygılı bağlananlar sürekli onay arar, Kaçınganlar ise sevgiye mesafeli yaklaşır. Bu nedenle sevildiğini ölçmek çoğu zaman dışsal bir veri analizi değil, içsel bir yansıma sürecidir. Aynı davranış bir kişide “beni seviyor” duygusunu uyandırırken, başka birinde “beni kontrol ediyor” algısını yaratabilir. Bu fark kişinin bağlanma geçmişiyle doğrudan ilişkilidir.

İnsanlar sevgiyi farklı şekillerde ifade eder. Gary Chapman’ın “Beş Sevgi Dili” kuramı, insanların sevgiyi farklı yollarla gösterdiğini ve algıladığını söyler. Onaylayıcı sözler, kaliteli zaman, fiziksel temas, hizmet davranışları ve hediyeler… Bir kişi, partnerinden sık sık “seni seviyorum” duymak isterken, diğeri birlikte geçirilen zamanla sevildiğini hisseder. Bu farklılık sevildiğini ölçme biçimimizi de etkiler. Örneğin, bir partner size her gün kahve hazırlıyor ama hiç “seni seviyorum” demiyorsa, sevildiğinizi hisseder misiniz? Eğer sizin sevgi diliniz “onaylayıcı sözler” ise bu davranış size yeterli gelmeyebilir. Oysa partneriniz için bu hizmet davranışı, en güçlü sevgi ifadesidir.

Bu noktada sevildiğini ölçmek için önce kendi sevgi dilimizi tanımamız gerekir. Hangi davranışlar bizi duygusal olarak besliyor? Hangi sözler içimizde yankı buluyor? Ve en önemlisi, partnerimizin sevgi dili bizimkinden farklıysa, bu farkı nasıl köprüleyebiliriz? Bu sorular, sadece ilişkisel değil, aynı zamanda bireysel farkındalık açısından da önemlidir. Çünkü sevgi sadece alınan bir şey değil, aynı zamanda algılanan ve yorumlanan bir deneyimdir.

Birçok insan, sevildiğini ölçerken bilinçdışı bir kıyaslama yapar: “Bu davranışı hak edecek ne yaptım?” Bu cümle, sevginin koşullu algılandığı bir çocukluk geçmişine işaret eder. Eğer bir çocuk, sadece başarılı olduğunda, uslu davrandığında ya da başkalarının beklentilerini karşıladığında sevgi gördüyse, yetişkinlikte de sevgiye ulaşmak için çaba göstermesi gerektiğine inanır. Bu kişiler için sevgi bir ödül gibidir. Dolayısıyla sevildiğini ölçerken “bugün ne yaptım da seviliyorum?” sorusu devreye girer. Oysa sağlıklı bir sevgi algısı, varoluşa yöneliktir: “Ben olduğum için seviliyorum.” Bu dönüşüm, psikoterapide sıkça çalışılan bir alandır. Kişi, sevgiye dair içsel sesleri yeniden yapılandırdıkça, sevildiğini daha tutarlı ve huzurlu bir şekilde hissedebilir.

Sevgi ölçülebilir mi, yoksa sadece hissedilebilir mi? Psikoloji davranışsal göstergeleri analiz edebilir ama sevgi, öznel bir deneyimdir. Bir kişi partnerinin ilgisizliğini “yoğun iş temposu” olarak yorumlayabilirken, başka biri aynı durumu “duygusal ihmal” olarak algılayabilir. Bu nedenle sevildiğini ölçmek çoğu zaman bir içsel yorumlama sürecidir. Kişi karşısındaki davranışları kendi duygusal filtresinden geçirir. Bu filtre geçmiş deneyimlerden, özdeğer algısından, ilişki beklentilerinden ve hatta o anki ruh halinden etkilenir. Örneğin, kendini değersiz hisseden biri, partnerinin küçük bir ihmalkarlığını “beni artık sevmiyor” şeklinde yorumlayabilir. Oysa aynı davranış kendine güvenen biri için “yoğun bir gün geçirmiş olabilir” şeklinde algılanır. Bu fark sevgi algısının ne kadar içsel ve değişken olduğunu gösterir.

Bazı insanlar sevildiğini kanıtlamak ister. “Beni ne kadar seviyorsun?” sorusu, bu ihtiyacın dışavurumudur. Ancak bu soru çoğu zaman bir tuzaktır. Çünkü sevgi sayısal olarak ölçülemez. Partnerinizin sizin için yaptığı fedakarlıklar, size olan sevgisinin göstergesi olabilir ama bu göstergeler duygusal ihtiyaçlarınızı karşılamıyorsa sevildiğinizi hissetmeyebilirsiniz. Bu noktada sevgi göstergeleri ile sevgi algısı arasındaki farkı anlamak önemlidir. Bir kişi partneri tarafından sevildiğini bilse bile bunu hissetmiyorsa ilişkide bir boşluk oluşur. Bu boşluk çoğu zaman iletişim eksikliğinden kaynaklanır. Kişiler sevgilerini ifade etme biçimlerini konuşmadıkça sevgi yanlış anlaşılabilir.

Bazı insanlar için sevgi kıskanılmakla ölçülür. Partnerinin kıskançlığı sevgi göstergesi olarak yorumlanır. Oysa kıskançlık çoğu zaman kontrol ihtiyacından doğar. Aynı şekilde, sürekli fedakarlık yapan bir partner sevgi dolu görünebilir. Ancak bu fedakarlık, suçluluk duygusundan ya da bağımlı kişilik yapısından kaynaklanabilir. Maddi hediyeler, sevgi ifadesi olabilir ama duygusal bağ kurulamıyorsa, bu hediyeler boşluk hissini gidermez. Partnerinizin sizi sosyal medyada paylaşması, sevildiğinizi gösterebilir ama bu davranış dışsal onay ihtiyacını da yansıtabilir. Bu kriterler sevgi algısını yanıltabilir. Bu nedenle sevildiğini ölçerken davranışların ardındaki niyeti anlamak gerekir. Partneriniz sizi gerçekten önemsiyor mu, yoksa kendi ihtiyaçlarını mı karşılıyor?

Bazı insanlar sevildiğini hissetmekte zorlanır. Bunun nedenleri arasında düşük özdeğer, travmatik geçmiş, aşırı analiz, karşılaştırma gibi faktörler yer alır. Kişi sevgiye layık olmadığını düşündüğünde sevildiğini hissetmekte zorlanır. İhmal, istismar ya da terk edilme gibi deneyimler sevgiye dair güveni zedeler. Partnerinin her davranışını analiz ederek sevgi arayan kişi duygusal yakınlığı engeller. Başkalarının ilişkileriyle kendi ilişkisini kıyaslayan kişi sevildiğini sorgulamaya başlar. Bu engeller sevgi algısını bozar. Kişi sevildiğini hissetmek için sürekli dışsal onay arar. Oysa sağlıklı bir sevgi algısı, içsel bir güven duygusuna dayanır.

Sevildiğini hissetmek dışsal göstergeler kadar içsel güvenin de ürünüdür. Bu güven kişinin kendine verdiği değerle, duygusal ihtiyaçlarını tanıma ve ifade etme becerisiyle doğrudan ilişkilidir. Kendini seven, değer veren, duygusal ihtiyaçlarını tanıyan ve ifade eden bir kişi, sevildiğini daha kolay hisseder. Çünkü sevgi sadece dışarıdan alınan bir şey değil, içeriden de beslenen bir duygudur.

Sevildiğini hissetmek, çoğu zaman başkalarının davranışlarına odaklanmayı gerektiriyor gibi görünse de aslında kişinin kendine dönüşüdür. “Ben sevgiye layık mıyım?”, “Ben sevildiğimi kabul edebiliyor muyum?”, “Ben sevgiyi alabiliyor muyum?” gibi sorular sevgi algısının özünü oluşturur. Bu sorulara verilen yanıtlar, kişinin sevgiye dair içsel haritasını belirler. Bu harita geçmiş deneyimlerle, kültürel kodlarla, kişisel inançlarla ve ilişki dinamikleriyle şekillenir.

İlişkideki dinamikler sevgi algısını doğrudan etkiler. Partnerinizle kurduğunuz iletişim biçimi, çatışmaları çözme şekliniz, birlikte geçirdiğiniz zamanın niteliği, sevildiğinizi hissetmenizi sağlar ya da engeller. Örneğin, sürekli eleştirilen bir kişi, partneri tarafından sevildiğini hissetmekte zorlanır. Oysa yapıcı geri bildirim sevgiyle harmanlandığında, ilişkiyi güçlendirir. Aynı şekilde, duygusal ihmal, sevgi algısını zedelerken; küçük jestler, sevildiğini hissetmeyi kolaylaştırır. Bu nedenle sevildiğini ölçerken ilişkinin bütününe bakmak gerekir. Sadece özel günlerde alınan hediyeler değil, günlük hayattaki küçük davranışlar sevgi algısını şekillendirir.

Kültür sevgi algısını etkileyen önemli bir faktördür. Bazı kültürlerde sevgi, açıkça ifade edilirken bazı kültürlerde daha dolaylı yollarla gösterilir. Türkiye gibi duygusal yakınlığın önemli olduğu toplumlarda sevgi çoğu zaman davranışlarla ifade edilir: “Senin için çorba yaptım”, “Yorgunsun, dinlen biraz”, “Seninle gurur duyuyorum.” Bu ifadeler sevgi dilinin kültürel yansımalarıdır. Ancak bireyler bu ifadeleri farklı şekillerde algılayabilir. Bu nedenle sevildiğini ölçerken kültürel bağlamı da dikkate almak gerekir. Partnerinizin sevgi gösterme biçimi sizin beklentilerinizle örtüşüyor mu?

Sevgi ve güven birbirini besleyen iki duygudur. Sevildiğini hissetmek, güven duygusunu artırır ; güven duygusu ise sevgiye alan açar. Ancak bu döngü kırıldığında ilişkide çatlaklar oluşur. Partnerine güvenmeyen biri sevildiğini hissetmekte zorlanır. Aynı şekilde, sevildiğini hissetmeyen biri, zamanla güvenini yitirir. Bu nedenle sevgi ve güven birlikte ele alınmalıdır. Partnerinizin davranışları size güven veriyor mu? Sözleriyle eylemleri tutarlı mı? Size karşı açık ve dürüst mü? Bu sorular, sevildiğinizi ölçerken güven duygusunu da değerlendirmenizi sağlar.

Kişilerin sevgi algısı zamanla değişebilir. İlişkinin başında yoğun ilgi ve heyecan, sevildiğini hissetmeyi kolaylaştırır. Ancak zamanla bu yoğunluk azalabilir. Bu noktada sevgi algısı daha derin bir bağa dönüşür. Partnerinizin sizinle ilgilenme biçimi, sizinle kurduğu duygusal bağ, birlikte geçirdiğiniz zamanın niteliği sevgi algınızı şekillendirir. Bu nedenle sevildiğini ölçerken ilişkinin zaman içindeki evrimini de dikkate almak gerekir. İlk günkü heyecanla bugünkü bağlılık aynı değildir ama ikisi de sevginin farklı yüzleridir.

Psikoloji sevgi algısının sadece zihinsel değil, bedensel bir deneyim olduğunu da söyler. Sevildiğini hisseden bir kişi daha rahat nefes alır, kasları gevşer, kalp ritmi dengelenir. Sevgi, sinir sistemini yatıştırır. Otonom sinir sistemi, güvenli bağ kurulduğunda “dinlen ve sindir” moduna geçer. Bu nedenle sevildiğini hissetmek, sadece zihinsel bir yorum değil, bedensel bir deneyimdir. Partnerinizin yanında bedeniniz rahatlıyor mu? Onunla olduğunuzda gevşiyor musunuz, yoksa tetikte mi hissediyorsunuz? Bu sorular, sevgi algısını beden üzerinden ölçmenizi sağlar.

Bazı insanlar sevildiğini hissettiğinde bile kaygı duyar. “Ya bu sevgi biterse?”, “Ya beni terk ederse?” gibi düşünceler, sevgiye dair güveni zedeler. Bu kaygı çoğu zaman geçmişte yaşanan terk edilme, ihmal ya da travmatik ilişkilerden kaynaklanır. Bu kişiler için sevgi hem bir ihtiyaç hem bir tehdit haline gelir. Sevildiğini hissetmek aynı zamanda kaybetme korkusunu tetikler. Bu noktada sevgiye dair güveni yeniden inşa etmek gerekir. Partnerinizin tutarlılığı, açık iletişim, duygusal destek ve zamanla oluşan deneyimler, bu güveni besleyebilir.

Sevildiğini hissetmek bir dönüşüm sürecidir. Kişi geçmişteki yaralarını sararak, duygusal ihtiyaçlarını tanıyarak, sevgiye dair inançlarını sorgulayarak bu dönüşümü yaşayabilir. Bu süreç zaman alır ama sevgiye dair daha gerçekçi, daha huzurlu ve daha derin bir algı geliştirmenizi sağlar. Bu dönüşüm sadece bireysel değil, ilişkisel bir süreçtir. Partnerinizle kurduğunuz bağ bu dönüşümü destekleyebilir. Açık iletişim, duygusal yakınlık, karşılıklı anlayış ve zamanla oluşan deneyimler, sevildiğinizi daha derin bir şekilde hissetmenizi sağlar.

Sevildiğini hissetmek sadece başkalarının size ne yaptığıyla değil, sizin kendinize ne söylediğinizle de ilgilidir. İçsel sesiniz size ne söylüyor? “Ben değerliyim”, “Ben sevgiye layığım”, “Ben olduğum gibi yeterliyim” diyebiliyor musunuz? Bu ses, sevgiye dair algınızı belirler. Eğer bu ses şefkatliyse, sevildiğinizi daha kolay hissedersiniz. Eğer bu ses eleştirelse sevgiye dair kuşkularınız artar. Bu nedenle sevildiğini hissetmek, aynı zamanda kendinle kurduğun ilişkiyi de içerir.

Sevildiğini ölçmek, dışsal göstergelere bakmakla başlar ama içsel bir yolculukla derinleşir. Sevgi sadece davranışlarla değil, duygusal bağlarla, güvenle, zamanla ve bedenle hissedilir. Bu hissi tanımak, korumak ve beslemek, hem bireysel hem ilişkisel bir beceridir. Sevildiğini hissetmek, bir onay değil, bir içsel kabul sürecidir ve bu kabul, insanın kendine verdiği en büyük armağandır.

  • Tweet
Tagged under: Sevgi Nasıl Ölçülür?, Sevgi Ölçülebilir mi?, Sevginin Ölçümü, Sevginin Ölçümü Var mı?, Sevildiğinizi Nasıl Ölçüyorsunuz?

Bundan sonra ne okuyabilirsiniz?

Yakınlık ve Mahremiyet Arasında Denge Kurmak Mümkün mü?
Değişen Dengelere Uyum Sağlamanın Evliliğe Getirdiği Sorunlar
Psikoterapiye neden ihtiyaç duyulur?

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Konu Başlıkları

  • Dünyaya Yön Verenler
  • Genel Psikiyatri
    • Çocuk ve Ergen Psikiyatri & Psikoterapi
  • Hastalıklar – DSM-IV Sınıflandırılması
    • Anksiyete Bozuklukları
    • Başka Bir Yerde Sınıflandırılamayan Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Ruhsal Bozukluklar
    • Başka Yerde Sınıflandırılmamış Dürtü Denetim Bozuklukları
    • Cinsel Bozukluklar ve Cinsel Kimlik Bozuklukları
      • Cinsel İşlev Bozuklukları
      • Cinsel Kimlik Bozuklukları
      • Parafililer
    • Delirium, Demans, Amnestik ve Diğer Bilişsel Bozukluklar
    • Dissosiyatif Bozukluklar
    • Duygudurum Bozukluğu
    • Genellikle İlk Kez Bebeklik, Çocukluk ya da Ergenlik Döneminde Tanısı Konan Bozukluklar
    • İlişki Sorunları
    • Kişilik Bozuklukları
    • Klinik İlgi Odağı Olabilecek Durumlar
    • Madde Kullanımı İle İlişkili Bozukluklar
    • Şizofreni ve Diğer Psikotik Bozukluklar
    • Somatofrom Bozukluklar
    • Uyku ve Uyku Bozuklukları
    • Uyum Bozuklukları
    • Yapay Bozukluklar
    • Yeme Bozuklukları
  • Makaleler
  • Psikiyatride Önemli Kişiler
  • Psikoterapi
  • Tedaviler
    • Biyolojik Tedaviler
      • EKT
      • İlaçlar
    • Psikoterapiler

En çok okunanlar

© 2025 D Psikiyatri Tüm hakları saklıdır.
Tasarım Uygulama SyberiumTechs

YUKARI