Yeme bozuklukları içinde yer alan Anoreksiya Nervoza tıbbi anlamda ilk kez 1800’lü yılların sonlarında kullanılmış olsa da bu “kendini açlığa mahkum etme hali” ortaçağ dönemine kadar uzanan yazılarda yer almıştır.
“İştah eksikliği” anlamına gelen anoreksiya diğer yeme bozukluklarında da (bulimia nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu) olduğu gibi kişinin yemek ile arasındaki bozuk ilişki çerçevesinde konumlanır.
Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından oluşturulan DSM-IV (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) kriterlerine göre Anoreksiya Nervoza kendini, kişinin kilo alma konusundaki yoğun korkusu ve buna eşlik eden beden algısındaki bozulmayla göstermektedir. Kişi adeta bir zehir gibi yemekten kaçmaktadır. Asla şişman olmamakla beraber normal kilonun çok altında olmasına rağmen kendini dev aynasında görmekte ve şişman bulmaktadır. Bunun için de kendini aç bırakarak, aşırı egzersiz yaparak, kimi zaman kusarak veya çeşitli idrar sökücüler ile bitmek bilmeyen bir kilo verme savaşı içine girmektedir. Cinsiyet, yaş ve boy değişkenleri göz önüne alındığında normal kilonun %85’inin altında olmak hastalığa işaret etmektedir. Bununla beraber kadınlarda adet düzeninin bozulması ve kesilmesi ile karşılaşılmaktadır.
Anorektik kişi insanlar önünde yemek yemekten şiddetle kaçınır. Yemek yememek için her zaman bir bahane vardır: “Arkadaşlarla yeni yedim”, “Hastayım”, “Keyfim yok” gibi. Yemek yeme adeta törensel bir nitelik kazanmıştır. Kişi yemeklere yönelik “çok seçici” bir tavır sergilemekle beraber her yiyeceği ufak parçalar halinde kesmeden yemeğe başlayamamaktadır. Her lokma uzun süreler çiğnendikten sonra ya yutulur ya da geri çıkartılır. Tabakta kalanlar ise bazen peçeteyle örtülmekte ve saklanmaktadır. Besin kaybı ve aşırı egzersiz dolayısıyla ortopedik problemler baş gösterir. Kemikler ve kaslar zayıflar. Soğuk havaya karşı hassasiyet artar. Kişi çok giyinmeye başlar. Bu çoğu zaman da aşırı zayıflığı saklamak isteyen bol ve çok katlı giyinme tercihini işaret eder. Avuç içleri ve ayak tabanları sarımsı bir renk alır. Vücutta ince tüylenme, saçlarda ise azalma ve dökülme başlar. Eller ve ayaklarda soğuma zaman zaman ise şişme görülür. Dişlerde de problemler yaşanmaktadır. Yemekten sonra mide rahatsızlıkları ve şişkinlik farkedilir. Kişi giderek daha sağlıksız düşünmeye başlar. Yemek ve dış görünüşe dair düşünceler takıntılı bir hal alır. Konsantrasyon eksikliği baş gösterir. Fiziksel çöküntü braberinde psikolojik çöküntüyü de getirir. Depresyon, duygusal değişkenlik, öfke patlamaları, içe kapanma gibi sorunlar gelişir.
Kadınlarda Anoreksiya Nervoza hayatboyu yaygınlığı %0.5’tir. Erkeklerde ise hastalık yaygınlığı kadınlardakine oranla 1/10’dur. Hastalık ergenlik döneminde 14-18 yaşları arasında baş göstermektedir ve kadınlarda 40 yaşından sonra seyrek olarak görülmektedir.
Hayatta hiçbir şeyin olmadığı gibi hiçbir psikiyatrik hastalık tek bir nedenle açıklanamaz. Bu Anoreksiya Nervoza için de geçerlidir. Hastalık nedeni olarak biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel nedenler sıralanabilir. Şu günlerde özellikle medyanın etkileri üzerinde yoğunlaşılmaktadır.
Bedenin bu denli kontrol edilmeye çalışıldığı bu hastalık ruhsal dünyadaki çatışmaların kişiyi ne kadar yoğun bir kontrolsüzlük içinde bıraktığını düşündürmektedir. Unutulmamalıdır ki insanın hayatta en kolay kontrol edebileceği şey “bedeni”dir. Anorektik kişi de bunu yapmaktadır. Ayrıca hastalığın ortaya çıkış zamanı olan ergenlik dönemini ve çocuksu bedeni düşündürten dış görünüşüne baktığımızda bu kişilerde büyümenin ve yetişkin olarak konumlanmanın ne denli güç olduğunu düşünebiliriz.
Anoreksiya Nervoza tedavi alınmadığı takdirde ölümle sonuçlanan bir hastalıktır. Kişinin tedavi girişiminde bulunmasını beklemek hastalığın içerdiği riskler açısından yetersiz kalacaktır. Yakın çevrenin ve özellikle ailenin bilinç ve farkındalığı kişiyi tedaviye getirmede çok önemli bir yer tutmaktadır. Alkol, madde ve kumar bağımlılıklarında olduğu gibi kişiye yaklaşım şeklini belirlemek ve planlamak için ailenin ve yakınların psikolojik destek almaları uygundur.
Her insanın bir hikayesi vardır. Hassasiyetlerimiz hikayemizle şekillenir, hayat olaylarıyla tetiklenir ve zaman zaman çok sızlarlar. Kişiliğimizin parçasıdır hassasiyetlerimiz, özelliklerimiz gibi bizleri farklı kılan, farkındalık kazanıldığında da güçlü kılan. Farklı tezahürleri vardır hassasiyetlerin: Kimisi yataktan kalkacak enerji bulamaz, kimisi kendini temizliğe verir, kimisi kronik başağrılarından şikayet eder, kimisi köprüden geçemez, kimisi de yemekle olan ilişkisini bozar. Daha niceleri sıralanabilir…
Yazımı çok beğendiğim bir filmden alıntı yaparak bitirmek istiyorum. Stanley Kubrick’in Spartacus filminde ertesi gün Roma İmparatorluğu ile büyük bir savaşa girecek olan Spartacus gece çadırında eşine korkularından ve endişesinden bahseder ve böyle hissetmekten duyduğu rahatsızlığı. Eşi ona der ki: “Sen korkabilecek kadar cesur bir insansın”.
Hassasiyetleri de buna benzetirim. Kabul edip anlamaktır insanı güçlü kılan. Ve bu güç “benlik gücü”dür.
Uzm.Psk.Mine Karagözoğlu